11 Ocak 2018 Perşembe

Tarihi Hoşça Kal Lokantası, Şermin Yaşar

“Yıllardır devam eden bir alışkanlıkla, dışarda kitap okurken her sayfayı bitirdiğimde, kafamı kaldırıp etrafıma bakınırım.
Kitaplar güzeldir ama gerçek hayatı kaçırmamak da güzeldir.”(Sayfa 140)


Bu güzel kitaptaki her güzel hikayeciği bitirdiğimde ben de kafamı kaldırıp hayata baktım. Yazarın anlattığı, her satırı “yaşanmışlık” kokan , hikayeciklerde önce gülmekten elimdeki kitabı yere düşürdüm sonra, güldüklerimden utandım , hüzüne boğuldum.

Mesela “Zarif’in Hikayesini” okurken,Zarif’in anlattıklarına deli gibi gülerken , bir yanda da o adamın zarif ruhunun nasıl da örselendiğini gördüm. Karısını üç kere öpen ,yalan söylemeyen , kuralları çiğnemeyen , kimseye zararı dokunmayan zarif adamın alnında taşıdığı ‘saf damgasını’ gördüm, üzüldüm...

Sonra “Kaybetmek bizim işimizdir.” diyen ve “Tarihi Hoşça Kal” lokantasını işleten adamın hikayesini dinledim. Sordu biri ona; “İşler pek iyi durmuyor, başarısızlığınızın sırrını öğrenebilir miyim?”
O da başladı anlatmaya , “ Bizimkisi tam bir başarısızlık örneği...”

“Bekleme Salonu” hikayesinde bir kadın gördüm koltukta derin derin düşünen arada gülümseyen... Öyle şeyler anlattı ki , gülmekten karnıma ağrılar girdi.
Söylediği son cümlesi ise yüreğimde geçmez yaralar bıraktı:(

“Hacıanne” hikayesini okurken, üşüdüğünü söyleyerek kat kat giyinen , bir de üzerine kilim örten Hacıanne ‘de kendi rahmetli anneannemi gördüm...
Hacıanne de çok güldürdü ama sonra...

Neyse... gerisini siz okuyun. Küçük küçük birçok hikaye var kitapta...
Okurken hem ağlayın hem gülün... Hayat da böyle değil mi, hem ağlatır hem güldürür insanı...