30 Aralık 2015 Çarşamba

İyi Geceler Tatlı Prens (Pierre Charras)


Ah kağıda değil de sanki yüreğe basılı hüzünlü 100 sayfa...


Bir baba, hiçliğin doruklarında geziniyor , sanki... bir şey olsa , toplumda saygın bir yeri olsa...
Çalışkan, ailesine sahip çıkan bir baba.
Karısına ilk günkü gibi delicesine aşık bir baba.
Ya evlat, sevilmez mi?
Sever tabii ,deli gibi sever!
Ama söylemez sevdiğini...
Oğlu ile gurur duymak ister!
Onun sahip olmadığı o toplum saygınlığına, oğlu sahip olsun ister!
İster ama ya sevgi?
O sevgi,  neden yürekte saklı neden dillenmiyor!!!
'Seni seviyorum babacım' diyemeyen , ama babasını çok seven bir adam!
'Seni çok seviyorum, seninle gurur duyuyorum ' diyemeyen , ama oğlunu çok seven bir baba!
Ama artık her şey için çok geç belki de...
Sevgiyi dillendirmeyi unutmayın ,çok geç olmadan dedirten...
Son sayfalarda ağladım deli gibi!
Neden belki de bu kitabı okuyup ağlayan tek benimdir?
Belki de bu hikaye HEPİMİZİN hikayesidir, kim bilir belki de..
Perihan K.

Alıntılar :
"Mutsuzluk , insanların tabanlarına yapışır, çıkarmak çok zordur."
Mutluluk kalıcı değildir:
Güzellik gibi,
Gençlik gibi,
Hemen geçip gidiverir."

"Kesilmiş olan bacaklarının ağrısı hiç dinmeyen, bir kötürüm gibi, babamın bendeki acısı hiç dinmiyor."

16 Aralık 2015 Çarşamba

Kağıt Ev Kitap Yorumu

"Kimse bir kitap kaybetmek istemez. Bir daha okumayacak olsak da başlığında eski, belki de kaybolmuş bir duyguyu taşıyan bir kitabı kaybetmektense bir yüzük, saat veya şemsiye kaybetmeyi yeğleriz."



Ah bu nasıl bir hikaye bu nasıl bir kitap! Kendi ince ama etkisi kalın!
Bu kitabı okuyunca evde ,kitap tozlarını düzenli almanın imkansız olduğu dev bir kütüphane kurma ya da evin her yerini  kitap ile doldurma hayalimden vazgeçtim ve kitap okuma konusunda biraz daha normale yaklaşmaya karar verdim. 

Kesinlikle bu incecik ama içi dolu dolu olan kitabı ,kitap alma ve okuma bağımlısı olan tüm kitapkolikler okumalı diyorum.

Alıntılar:

Kağıt Ev 


"Çoğunlukla bir kitaptan kurtulmak ona sahip olmaktan daha zordur. Kitaplar, sanki asla geri dönemeyeceğimiz bir anın tanıkları gibi, bir ihtiyaç ve unutkanlık anlaşmasıyla tutunurlar insana. Oysa orada kalmaya devam ettikleri sürece onları birbirine yamadığımızı zannederiz."

"Üstlerinde gün, ay ve yıl yazan sayısız kitap gördüm ben; gizli bir takvimi oluşturur her biri. "

"Başkaları ise ödünç vermeden önce adlarını yazarlar ilk sayfaya, teslim edeceklri kişiyi defterlerine kaydedip bir de tarih atarlar yanına. Tıpkı kütüphanedekiler gibi damgalı kitaplar gördüm, yahut içlerine sahiplerinin kartları yerleştirilmiş olanlar."



12 Aralık 2015 Cumartesi

Halil Cibran~Kum ve Köpük

Kum ve Köpük~Halil Cibran
Nasıl şarkı söyleyebilirsin,
Ağzın ekmek doluysa?
Dua etmek için elini nasıl kaldıracaksın
avuçların altın doluysa?"
(sayfa 23)
...

Şu an okuduğum kitaptan, bu sözler beynimi ve ruhumu sarstı!
Gerçekten ne zaman başımız sıkışsa, ciddi bir hastalığa düşsek, ancak o zaman 'Allah' diyoruz,
rahat zamanlarda elimizi ve gönlümüzü açmak aklımıza gelmiyor,
açsak da dilimizdeki sözler kalbimize inmeden yok oluyor semaya ulaşamıyor...
Bayıldım bayıldım kitaba...
Alıntılar:

"Pencerenin kenarına oturup, gelip geçenleri izleyebilirsin. Onları izlerken sağ tarafından gelen bir rahibeyi, sol tarafta ise bir fahişeyi görebilirsin. Ve şöyle diyebilirsin tüm içtenliğinle:
'Biri ne soylu, öbürü ne iğrenç!'
Ama bir an kulak verip, gözlerini kaparsan, boşlukta bir sesin fısıldadığını duyarsın:
'Biri beni DUASINDA, öbürü ACISINDA arıyor. '
sayfa 75
Unutkanlık, bir özgürlük biçimidir.(Sayfa 6)
Çoğu kadın, ödünç alır bir erkeğin kalbini, onun kalbine sahip olan kadın pek azdır.(Sayfa 27)
Konuklar olmasa, evler mezar olurdu.(Sayfa 32)
Başkasının hatalarının farkında olmaktan daha büyük bir hata var mıdır?(Sayfa 45)

Senin bildiklerinle kendimi doldurmak zorunda olsaydım, bilmediğim şeyler için yer kalır mıydı?(sayfa 57)
Utangaç bir başarısızlık, küstah bir başarıdan daha soyludur.(sayfa 59)

Birlikte güldüğün kişiyi unutabilirsin, ama birlikte ağladığın kişiyi ASLA.(Sayfa 77)

Bu alıntılar 80 sayfalık Kum ve Köpük den. Ben sadece kısa olanları seçtim, daha kalbe yön verecek niceleri var...
Ermiş'i daha önce okumuştum iki defa, ara ara da bakarım not bıraktıklarıma.
Halil Cibran evrensel bir ahlak ve güzellik anlayışına sahip sözlerin ustası...
Her sözü anlamak için kafadan çok kalbi iyi çalıştırmak gerekiyor...

10 Aralık 2015 Perşembe

İçimizdeki Şeytan~Sabahattin Ali

"İçimizde şeytan yok... İçimizde acizlik var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey :
hakikatleri görmekten KAÇMAK itiyadı var."
(250. sayfa)

Kitabı az önce bitirdim ve düşündüm bu kitap için nasıl cümleler kurabilirim... Aklımda bir sürü cümle sıraladım. Sonra baktım hiçbir cümle bu kitabı anlatacak güce sahip değil.
Ömer, Macide, Bedri bir de 
İsmet Şerif...
Bu karakterler mutlaka tanınmalı, kapana kısılmışlıkları okunmalı.
Ufuk açacak bir kitap hele son sayfa, ah o son sayfa...
Elinizde ise daha fazla bekletmeyin bu kitabı...
Beğendiğim alıntılar:

"Bir insanı kendisi kadar, kendi düşünceleri, dertleri, korkuları ve noksanları kadar ne meşgul edebilirdi? "
(sayfa 37)

"Ben ikide bir böyle oluyorum, bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de
hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret falan değil... İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile... Sadece bir yalnızlık ihtiyacı..."
(İçimizdeki Şeytan, Sayfa 88)

"En kuvvetli insanın bile bazen ne kadar zayıf anları, istediğinin tam AKSİNİ yapmaya mecbur olduğu dakikaları bulunduğunu nasıl inkar edersin?"
(İçimizdeki Şeytan, Sayfa 128)

"Kendimiz iyi olamıyoruz ve başkalarının iyiliğini küçük görmek için, onlara
reklamcı,
hayır dua avcısı,
hatta riyakar
diyoruz."
(İçimizdeki Şeytan, 129)



6 Aralık 2015 Pazar

Barış Adlı Çocuk & Sevgi Soysal

"... Özgür olmanın önce bir eve sığmayı becerebilmekle başlayacağını düşündükçe, bu tencere tava kalabalığı deli ediyordu onu!
İnsan bir ömür boyu kaç tava kullanır? Kaç tencere gereklidir bir yaşam için? Bu kapkacağın yarısından fazlası gereksizdi aslında. " (Sayfa70)


Sevgi Soysal o kadar gerçekçi bir kaleme sahip ki, 'işte tam da söylemek istediğim buydu' dedirtiyor insana. Her karakteri canlı, her tasviri çok sağlam. Duygular samimi, vuruşlar kuvvetli.
Kitapta kısa hikayeler vardı. Benim en en sevdiğim , yukarıda alıntı söz yaptığım, Eskici hikayesiydi.

O hikayeyi okuyunca , bütün SAĞLAM olan, yaşam alanımızı daraltan, süpürgenin görev yerlerini çıkmaza sokan tüm eşyaları toplayıp, bir ESKİCİ ye verebilmek isteyeceksiniz tıpkı o hikayede olduğu gibi...

24 Kasım 2015 Salı

Clarissa, Zweig

"Beni... beni aşağılamayın... ben yalnızca bir insanım... ben kötü bir insan değilim... hiç kimseye kötülük etmedim, asla... işe yaramıyorum... be... ben asker olamam... siz görmediniz...o askerlerin, süngü ile öldürdüklerinde gözlerinin nasıl öfkeden parladığını ... Rüzgar siperden o kokuyu sürüklediğinde... hepsi çürüdüğünde... ah ah ve insanların haykırması... ben ...Ben eve gitmek istiyorum... bana yardım edin... "
(Clarissa, sayfa137)



Savaşın sebep olduğu en acı hatıraların yer aldığı bu gerçek hikaye, aslında yazarın dünyaya kendi istediği ile veda ettiğinde yarım kalmış. Yayıncısı Knut Beck ise bu roman taslağını 39 yıl sonra gün ışığına çıkarmış ve sonunu tamamlayarak kitabı bastırmış...
Kitabı beğendim. Clarissa karakterine hayran kaldım. Her Zweig okumalarında olduğu gibi okurken baş karakter kimse, o ben oldum sanki...
Merak ettiğim tek şey, acaba bu hikayeyi Zweig tamamlasaydı nasıl unutulmaz bir son bizi beklerdi?
Başı, ortası Zweig sonu Knut Beck olan hikaye , bu hali ile bile gerçekten unutulmazlarım arasında yerini aldı ...

16 Kasım 2015 Pazartesi

Virginia Woolf , Kendine Ait Bir Oda Üzerine Bir Yazı


Bu ince kitabı , ne kadar akıcı bir dille de yazılmış olsa,
"okudum bitti"  demeye çekiniyorum.


 Neden mi?
Çünkü çok dolu dolu bir kitap!
Yazar , yazın demiş kadınlara
yazın, kendinize ait bir odanız ve kendinize ait bir paranız olmasa da
yazın,
yazamazsanız hayata karışarak başarınızı başkalarına yazdırın.
Jane Austen bile salonda yazmış, giren çıkanın belli olmadığı ortak odada, yazdıklarını da saklamış görmesinler diye... O kadar çok kadın yazar ismi geçiyordu ki;
Bazılarını ismen tanımama rağmen çoğunu tanımadığımı fark ettim :(
Tek tek google dan aradım. Türkçe çıkan kitapları var mı diye baktım.
Sonra 18. y.y da kitapları alıp okunmaz diye ,erkek ismi ile kitap çıkaran kadın yazarların kim olduklarını öğrendim:
1-Currer Bell ,bu yazarı herkes tanıyor ama onun adı aslında " Charlotte Bronte" evet evet ünlü Jane Eyre'nın yazarı.
2-George Eliot, o da aslında kadın ve adı Mary Anne Evas
ve Silas Marner kitabının yazarı.
3-George Sand, o da aslında Fransız bir kadın yazar. Lanetli Göl yazarı.
İşte bu kitap diyorum ya, alt yapısı çok sağlam bir kitap ve okuyanlar kendi edebi altyapısının ne kadarının klasik kitaplarla dolu olduğunu fark ediyor! 
Ben mesela dedim ki...
Benim daha çoook kitaplık dolusu klasikleşmiş kitap yemem lazım:)

Elie Wiesel, Gece Kitabı Yorumu

"...
- Yemek yedin mi?
- Hayır.
- Neden?
- Bize bir şey vermediler... Hasta olduğumuzu , yakında öleceğimizi ve yemeği ziyan etmenin yazık olacağını söylediler... Daha fazla dayanamayacağım."
...
Bu kitabı (Koridor Yayınevi yeni basımını yapmış) okumaya da sizler dayanamayacaksınız. Öyle bir hikaye ki;
hem gerçek, hem acı, hem de bu kadar da olmaz dedirtiyor...


Canlı insanlarla beslenen fırınlar bir tarafta, insanlık dışı olaylar diğer tarafta...
Ne yazik ki insanın insana uyguladığı vahşeti bu dünyada hayvanlar bile birbirlerine uygulamıyordur.
Zehirli ideolojilerin sarhoş ettiği, kandırılmış insanlar; sevgiden uzak büyüdüğü için de ölüm makinesine dönüşmüş olarak hala öldürmeye devam ediyorlar.
Evet devam ediyorlar!!!

2 Kasım 2015 Pazartesi

Richard Bach~Mavi Tüy

"İşte sana yeryüzündeki görevinin,
tamamlanıp tamamlanmadığını anlamak için bir test:
Eğer YAŞIYORSAN,
tamamlanmamış demektir."
(Sayfa116) Mavi Tüy 




Bu kendi ince fakat anlamda derin olan kitap bence Küçük Prens kadar bir ünü hak ediyor.
Kitapta hikayeden çok "hayata farklı gözle bakmayı" işaret eden sözler çok etkileyiciydi bence.
Bir Mesih var, kalabalıklardan hoşlanmayan bir bilge,
ve onun el kitabı,
işte o el kitabındaki vurucu sözler...
Peki o el kitabının son sayfasında ne yazıyor dersiniz?
Şöyle yazıyor:
"Bu kitaptaki her şey yanlış olabilir."
İşte hayatımızda ya siyah ya da beyaz vardır ya,
griyi hep unuturuz!
Bizim için doğru olduğunu düşündüğümüz şeyin, başkası için yanlış, kabul edilemez olabileceğini düşünmeyiz!
Doğru doğrudur işte!
Ya
Ya 
Her şey bir yanılsamadan ibaretse...
...
Alıntılar:
"Öğrenmek,
zaten bildiğini
fark etmektir.
Yapmak, onu bildiğini göstermektir.
Öğretmek,
başkalarına senin kadar iyi bildiklerini hatırlatmaktır..."
 sayfa 42
"Fikrini değiştirmekte,
ve
farklı bir gelecek
ya da
farklı bir geçmiş
SEÇMEKTE
her zaman
ÖZGÜRSÜN! ..." Sayfa 45
Böylece başucu kitaplarıma bir diğeri daha eklenmiş oldu.


1 Kasım 2015 Pazar

Pencereme Aşk Kondu ( Morning Glory )

"Will kavrulmuş bir toprak,
Elly ise taze bir yağmurdu."


Bu kitapla ilgili söyleyeceğim güzel şeyler var, ama
öncelikle belirtmem gerekir ki,
bu kitabı kesinlikle böyle bir kapak anlatamaz.
Bu kitabı ,
ağaçlık ve otlar arasında bir eski &şirin çiftlik evi ve oraya doğru sırtı dönük yürüyen kovboy şapkalı bir genç adam temsil edebilir.
Çünkü bu sıradan bir pembe değil, bu kitap benim için bir Gurur ve Önyargı ( Jane Austen) ve özellikle Çılgın Kalabalıktan Uzak( Thomas Hardy) ...
Öyle güzel karakterler var ki,
Kalbi sevgiye aç, kendi sahiplenilmeye muhtaç yakışıllı Will, güçlü ve güzel kadın Elly, kütüphaneci kalbi güzel büyük insan Gladsy Beasley.


Veee bu kitabın 93 yapım filmini buldum , adı orjinal kitap ismi ile aynı yani Morning Glory dün gece biraz izledim youtube dan, akşama da diğer yarısını izleyeceğim inşallah, filmi kitabı ile aynı diyaloglara sahip ve çok güzel, özellikle mutfaktaki o yumurta atma sahnesini kaç kere izledim bilmiyorum.
Asıl mesele şu ki,
bu kitabın yeni basımı yok, herkes bulamıyor ben de zaten bir dostum sayesinde okudum. 
Umarım yeni basımları yeni kapakları ile çıkar diyorum...

24 Ekim 2015 Cumartesi

Karışık Duygular, Stefan Zweig

"Gençlik hep haklıdır, onları dinleyin; çünkü onlar bilge kişilerdir."
sayfa 71


Karışık Duygular kitabı, tıpkı ismi gibi karışık duyguları ve tutkuları arasında sıkışmış genç bir adamın hikayesi, ben gerçekten okuyanı şaşırtan bu hikayeyi çok beğendim.
O genç adamın tutkulu bir şekilde bağlandığı üniversite hocası, o hocanın gizlediği sır...
Hocanın genç güzel eşi ve onun gizlenemez hüznü...

Zweig O kadar başarılı bir yazar ki,
kitaplarını okurken öykünün içine giriyorum,
onunla birlikte heyecanla,koştur koştur,
nefes nefese kitabı bitiriyorum. 
Bitirdikten sonra ise, kitaptan çıkmak ve gerçek dünyaya dönmek epey bir zamanımı alıyor.

İşte bu kitaptaki hikaye de öyleydi. Kitap bitti ama ben hala hikayenin etkisi devam etti. 
Kendini her hikayesi ile yenileyen fakat asla yinelemeyen en sevdiğim yazarın bir kitabını daha okumak ise paha biçilemez...

Diriliş, Tolstoy

"İnsan kardeşini öldürmek şöyle dursun,
ona karşı öfke bile duymamalıdır, kimseyi hor görmemelidir.
Birisi ile kavga mı etti,
Tanrı'ya duasını yapmadan önce, kavga ettiği kimse ile barışmalıdır."
(Diriliş, 428/430)


Kitabı beğendim,verilmek istenen etkili mesajlar , altı çizilecek cümleler çoktu.
Hikayenin girişinde kadın karakterinin başına gelenler, tıpkı Yeşilçam filimlerindeki gibiydi...
sevdiğine inanan ,ama sonunda aşkı uğruna heba olan bir kadın...
Ve onun o heba olmuş hayatının bir Diriliş hikayesi...
Bu hikayedeki asıl dirilişi ise esas oğlan yaşamaya çalışıyordu.
Peki başardı mı?
Ruhunun aradığı sorulara cevap bulabildi mi?
Bunun cevabı ise, bence Tolstoy'un hayat hikayesinde saklı...
Alıntılar:

"İnsanlar, başkalarına kötülük yapmada,
ne denli akıllıca, ilgisizce davranırlarsa davransınlar, hiçbir sorumluluk duymadıklarını belirtsinler,
yine de
bu yaptıkları kötülüklerin etkisinden kurtulmaları
çok zordur..."
Diriliş, Tolstoy sayfa 206

"İnsan kendi kusurunu, VAKTİNDE görebilse,
ne iyi olurdu." Diriliş, Tolstoy, Sayfa 341. #heraybirTolstoy


17 Ekim 2015 Cumartesi

1984, George Orwell

Bağlılık, düşünmemek demektir, düşünmeye gerek duymamak demektir.(sayfa78)


Her şey, bir sis bulutu içinde yitip gidiyordu. Geçmiş silinmekle kalmıyor, silindiği de unutuluyor, sonunda yalan, gerçek olup çıkıyordu. ( sayfa 100)

Özgürlük, iki kere iki dört eder diyebilmektir. Buna izin verilse gerisi gelir.(sayfa 106)

"Bir doğru vardı,
bir de doğru olmayan;
doğruya sarıldığın zaman,
tüm dünyayı karşına alsan
bile deli olmuyordun.
...
Akıllılık çoğunluğa bakılarak ölçülmez."
(Sayfa 249)

İnsanlar gerçek inançlarından vazgeçmedikleri için ölüyordu...(sayfa288)


Kitabın yazımı 1948 de tamamlanmış ve yazar son iki rakamı yer değiştirerek, kitaba 1984 ismini vermiş.

48 de yazılan bu kitap o kadar taze ki , sanki bugünü anlatmış.
Altı çizilmedik sözü yok!



Anlatılanlar, verilmek istenen uyarılar şimdiki zamanı işaret etmiş!
Kesinlikle herkesin okuma listesinde olması gerek.

Bu arada, belirtmek isterim ki kitabın anlatım dili çok akıcıydı. Hiçbir bölümünde sıkılmadım bizzat gözlerimi açarak okudum.

11 Ekim 2015 Pazar

Savaş ve Barış Tolstoy

"Annesi, oğlununkilerle boy ölçüşemeyecek silahlarla yapılan bu savaşta,
üzerine canı gibi titrediği sevgili oğlunun öldürülüp de
kendisinin hala nasıl yaşayabileceğine bir türlü inanmayarak,
yine gerçekten ayrıldı,
yeniden o çılgınlık dünyasına daldı." (sayfa 445)


Kitabı çok beğendim. Benim elimdeki çeviri 504 Sayfalıktı, ama bu kadarlıktan bile dolu dolu  kazanımlar sağladım kendi adıma, inşallah ileride iki ciltlik olan halini de okumak isterim. Neden mi?
Çünkü bu kitapta savaştan çok aşk var,
aslında savaşta bile aşk var,
arayış var,
ne için savaşıyorum?
ne için yaşıyorum?
sorularının
cevapları var.
Altı çizilecek birçok söz var.
Tanınması gereken karakterler var.
Arayışların adamı, insanları tanımayı seven Piyer var.
İnsanların iyiliği için kendi iyiliğinden vazgeçen Sonya var.
Çirkin olduğu iddia edilen ama bence hepsinden güzel ,huyu ve ruhu güzel Prenses Mariya var.

Savaşta , karşılaştığı düşmanına bile sevgi ve merhamet gösteren Andrey var.
Ve Andrey'den şöyle bir söz var:

"Bizim için değerli olan birini sevmek, insani bir sevgidir,
düşmanını sevmek ise,
Tanrısal bir sevgidir..."

Çizgili Pijamalı Çocuk

"Tam olarak fark neydi?

Hangi insanın çizgili pijama, hangilerinin üniforma giyeceğine kim karar vermişti?"
Bence bu kitap 10 yaş ve üzeri her okuyanın , bir solukta okuyacağı ve
sonra ömrü boyunca unutamayacağı bir kitap.

Etkileyici , yalın anlatımı ve sarsıcı finali ile belleklerden kolay kolay silinmeyecek bir kitap.

Kitabın sonunda yazar şöyle bir ifade kullanmış:
"Bu Bronu ile ailesinin sonu. Elbette tüm bunlar çok uzun zaman önce oldu ve böyle bir şey bir daha asla olmaz.
Bu zamanda ve bu çağda tabii ki...
"
Sanırım yazar da yazdığı bu söze inanmadı yazarken!
Dünyaca ve ülkece barışa , huzura olan açlığımız devam ediyor zira!


Not: Filmi de çok etkileyiciydi. Pijamalı çocuk rolü o kadar iyi oynanmıştı ki,
kitaptaki o çocuk ve onun diyalogları ancak  öyle bir karakterle can bulabilirdi...

20 Eylül 2015 Pazar

Özgür Bacaksız, Deli Çocuğun Güncesi

"Sayısız kitaplar okuduk,
sıcak çayın yanında, demli düşüncelere daldık,
ama hiçbir kitap doğa gibi,
hiçbir felsefe dizgesi,
bir insan yüreği gibi,
net değildi, 
kutsal kitap dedikleri şey,
senin gözlerindi,
içinde uyanan renklerdi."
sayfa 96.


Bu kısa ve uzun denemelerden, aforizmalardan oluşan kitabı
sevdim,
gerçekten sevdim.
Neden mi?
Okurken ruhumla başbaşa verdim, çocukluğuma, gençlik yıllarıma gittim...
Güzeldi, bu kitapla çıktığım ruh yolculuğu  kısa,  ama güzeldi...

"Cümlelerce telaş gereksiz,
gece varsa,
hüzün de vardır.
Çay varsa,
sabır da vardır..."
( sayfa 60)

"Ah Sonya,
Aşağılık insanoğlu her şeye alışır merak etme..."
#deliçocuğungüncesi sayfa 85

Yerdeniz Büyücüsü

"Erkeklik sabretmek demektir.Ustalık ise dokuz kez sabretmek demektir." (sayfa 23)

"Akıllıya soru gerekmez;
aptal ise boşuna sorar." (sayfa38)


Kitabı bitirdim, öncelikle şunu belirtmek isterim ki,
yazarın dili çok ama çok iyi.
Fantastik bir hikayeyi, oldukça doğal ve aynı zamanda bilgece sunmuş.
Okurken sıkılmadım kitabın dilinden,
lakin
ben iyice anladım ki,
fantastik öyküler bana göre değil:)
Ben böyle beni, çocuğumu, komşumu, mahalledeki insanları anlatan kitapları daha çok seviyorum.
Gerçek ya da gerçeğe yakın karakterler ve olaylar daha çok ilgimi çekiyor...

9 Eylül 2015 Çarşamba

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok!

Yazar şöyle demiş bu etkileyici
 Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok kitabının önsözünde:

"Ben , biz askerlerin yaşadığı korkuyu, umutsuzluğu, vahşeti, mahvolmak ve ölmek karşısında duyulan hayatta kalma savaşını  dile getirdim. 
Kitabımda yazdıklarım gerçektir ve yaşanılmıştır."


Hepsi vatansever, cesur, keyifli askerler olarak yola çıktı, cepheye varınca HAYVANLAŞMIŞ insanlara dönüştüler... Hepsi de 17-18 yaşlarında ana kuzusu çocuklardı.
Sordular onlara "... olur da savaş biterse ilk napardınız? " 
Cevap verdiler:
"En yakın istasyona koşar, oradan ver elini ANACIKLARIMIZIN kucağına" 
Sonra eklediler:
"Bizler gençlik falan değiliz, dünyayı fethetmek istediğimiz de yok! Kendimizden kaçıyoruz! 18 yaşında dünyayı , insanları sevmeye başlamıştık oysa, sonra da sevdiğimiz her şeye , hayatlara ateş etmek zorunda bırakıldık. "

Bu kitap anlatılmaz yaşanır, yaşanır ama unutulmaz.
#halilhocanınkitapları

5 Eylül 2015 Cumartesi

Stefan Zweig, Unutulmuş Düşler

Kendi benliğini bulan kişi,şu dünyada hiçbir şeyi yitirmez.
Kendi içindeki insanı tanımış olan , bütün insanları da tanır." (Sayfa 207)


Ben de diyorum ki,

bu kitaptaki hikayeleri okuyan, Zweig Usta'nın karakterleriyle tanışan herkes,
çevresindeki insanları daha iyi tanır,
onları yargılamaktan çok,
anlamaya çalışmaktan zevk alır.

Bu kitapta yer alan en sevdiğim hikayeler ise, "Yakıcı Sır ", "Bir Yankesici İle Tanışmam."

30 Ağustos 2015 Pazar

Öteki Ben Dosto

"Zamanımızda maskeli gezen insan o kadar çok ki maskenin altında ne olduğunu anlamak iyice zorlaştı..."


 ( Sayfa 75)

Kitap bitti ama etkisi bende hala devam ediyor. Neden mi?
Kitabın arka sayfasında yazdığına göre,
Dost-o bu kitabı için şöyle bir ifade kullanmış:
"İLERİDE Öteki Ben 'den benim baş yapıtım olarak bahsedecekler."
Bu ileride sözü çok önemli! 
Çünkü Usta geleceği görmüş!!!
Okuyanlar ne demek istediğimi anlamıştır.
Vladimir Nabokov ise, "Öteki Ben, Dostoyevski'nin yazdığı en güzel şeydir."
demiş.
Çok doğru, ama okuyucuya göre de değişir bu saptama.
Çünkü kitap aslında çok da kolay sindirilecek bir kitap değil.
Açıkcası ben , okurken durup durup çok düşündüm, sayfalar arasında gittim geldim.
Öteki Ben, bence kesinlikle her okuyanın kendinden de bir şeyler bulabileceği bir eser!


Neden mi?
Çünkü her insanın içinde kötülük ve iyiliğin savaşına sebep olan bir Öteki Ben vardır...

29 Ağustos 2015 Cumartesi

Şato , Kafka Üzerine

Şato, umutla varılmak istenen bir yerin yarım kalmış hikayesi.
Zira, Kafka'nın okunması çok da kolay olmayan bu ilginç romanını bitirmeye ömrü yetmemiş.
Kahramanımız K., atandığı köyde görevinin  tam olarak ne olduğunu ve  bu görevi ona kimin verdiğini öğrenmek için Şato'ya, yönetime, ulaşmak istiyor kitap boyu.

Romanda Şato, asla ulaşılmayan bir uzaklıkta, öyle ki bir adım yaklaşsa bin adım uzaklaşıyor memur olarak bir köye atandığını sanan K. 
Ulaşılamayan bir otorite , tıpkı Dava da olduğu gibi.

Bu Şato'nun bulunduğu köyde ise , otorite ile bire bir görüşme fırsatı olmayan köylüler ,  yukarıdakilere karşı çıkmanın bedelinin dışlanmak olduğunu bildiği için köyün yönetimindeki olumsuzlukları düşünmek, sorgulamak istemiyorlar ve K.ya engel olmaya çalışıyorlar. Büroksiden kaynaklanan iletişimsizlik, her kafadan çıkan sesler...




Kitabın kurgusu ise bence takip edilmesi kolay olmayan bir kurguydu. Bol karakterli, davranış sebeplerinin bir yalan bir doğru verildiği bir hikaye... 'Hımm anladım bu karakterin davranış sebebi buymuş aslında ' diyemediğim türden..

Alıntılar:

"Resmi bürolarda bir çalışma ilkesidir ; yanılma ihtimalleri hesaba katılmaz. İdari yapıda bulunan mükemmellik , bu ilkeyi haklı göstermektedir ve işlerin tez yapılması istenince,varlığı da gerekli bir ilkedir bu."

"Emirler, onun üstünden gidip geliyordu, olumsuz ve olumlu emirler; olumluluların bile içinde Allah bilir ne olumsuz çekirdekler vardı; kendisi ise çok aşağılarda kaldığı için, bunlara müdahale edemiyordu, kendi sesini asla işittiremiyordu."

8 Ağustos 2015 Cumartesi

Kutsal Sığınak, William Faulkner

<Hiçbir zaman haksızlığı yenemezsin Horace>, dedi.
<Yenemezsem , hiç olmazsa olayların arkasında gizlenen olayı anlarım.>
(Kutsal Sığınak, William Faulkner, sayfa 74)

"Hey Tanrım! Ne derseniz deyin siz, kötü denen şey bulaşıveriyor insana, ona değmeden uzaktan baksan bile..." (sayfa 80)




Kitap bitti!
Yazar bu kendi kitabı için şöyle demiş"düşleyebileceğim en korkunç öykü!" Evet gerçekten de öyle! Korkunç bir öykü!
Zaten bu kitabı yazar ilk yazdığı hali ile yayıncısına götürdüğünde, yayıncısı, "bu kitabı bu hali ile basarsak ikimizi de hapise atarlar" demiş! Yazar da biraz değişiklik yaparak yeniden yazmış.

Yazar ile ilk tanışmam bu kitapla oldu. Şunu söylemem gerekir ki anlatım dili çok karmaşık ve hatta biraz da zor!
Ama Nobel Ödüllü bu yazar kesinlikle çok farklı ve sağlam tasvir yüklü bir anlatım tarzına sahip bence.
Ben kitapta çoğu yeri tekrar okudum , çünkü o malum korkunç olayla ilgili ayrıntılar, süslü edebi tasvirlerin içine saklamıştı sanki.
Gerçekten bu kitap ve bu yazar bana ilginç bir okuma deneyimi kazandırdı.

Elimde yazara ait Ses ve Öfke  kitabı var. Bakalım onu okumak bana, ne zamana kısmet olur...
Böylece 
Halil Serkan Öz Hocanın kitap listeesi olan 
#halilhocanınkitapları dan bir kitap daha okumuş olduk, darısı diğerlerine...

4 Ağustos 2015 Salı

Kürşat Başar, Başucumda Müzik

"Sanki her şeyin üzerinden uçup gidermiş gibi yaşamak,
Anlar...
Anların peşinden gitmek...
Sonu ne olacak diye merak edilen romanlara değil de, 
Bir dizesi okunup kaldırılan ve her keresinde başka bir şey anlatabilen
Şiirlere benzeyen anılar..."
(Sayfa 462)

Şiir gibi okuduğum, okurken  de nasıl karakterler sonunu düşünmeden yaşadıysa sonunu düşünmeden sayfalarını çevirdiğim bir roman oldu...
Ne de olsa sonunu düşünen kahraman olamaz değil mi?
Buradaki gerçek yaşanmış bir hikayenin kahramanları da 
gerçek hayatta bir "kahraman" olamasalar da 
Kürşat Başar gibi sağlam bir yazara esin kaynağı olarak, bu unutulmaz güzel romanın karakterleri oldular.

Otursam şöyle bir liste hazırlasam;
En çok etkilendiğim kitaplar: 
Bu kitap o listenin başlarında yer alırdı mutlaka...
Herkese kitap dolusu selamlar.

Saat tam gece on iki,
Bizim kitaptaki prensesin masalı 
da sona erdi...



Beğendiğim Alıntılar:

"Ve biliyorum ki hayat hep dağılır.
Biz onu ne kadar bir düzen içine sokmaya çalışsak , kendimize göre yeniden oluşturmayı 
denesek de..."
 (Başucumda Müzik kitabı, sayfa 462)

"Çoğu zaman istediklerimizi yapanları, bize uygun davranan insanları severiz. Onların yanında kendimizi güvende hissederiz.
Aslında bize uygun olanı sevmek kolaydır.
Zor olan, bize benzemeyenleri sevebilmektir.
Birini seni mutlu ettiği için değil,
yalnızca bir başkası gibi değil de
KENDİSİ GİBİ OLDUĞU İÇİN SEVEBİLMEK ZORDUR."
( Başucumda Müzik, sayfa 224-225)



Acaba çocukluk mu kentleri güzelleştirir anılarda?
Yoksa gerçekten de yıllar geçtikçe bozuyor muyuz
onları?"
Başucumda Müzik, Kürşat Başar, sayfa 12

"... birini öptüğünde salıncakta sallanıyor gibi hissediyorsan sen aşıksın..." 
"Birini sevmen için elle tutulur bir neden bulamıyorsan onu sahiden seviyorsun demektir..."




30 Temmuz 2015 Perşembe

Bu Kitabı Çalın, Murat Gülsoy

"... belki de her şey büyük bir anımsama anından başka bir şey değildir. 
Bunu kim bilebilir ki?" 


2001 Sait Faik Hikaye Armağanı almış bu kitabı çalar mısınız, satın mı alırsınız yoksa ödünç mü  bilemiyorum ama,
kurgusal kalitesi yüksek, anlatım dili akıcı ve dikkat çekici olan bu kitabı, eğer ciddi anlamda "öykücülüğü" düşünüyorsanız okuyun... 

Ben sıradan bir okurum, öykücülükle işim olmaz derseniz  bile, unutmayın ki , dışardan eve geldiğinizde 'günün nasıl geçti ' diye gelen bir soruya karşı 
siz de bir öykü anlatır gibi o gün yaşadıklarınızı bir bir anlatırsınız...

Alıntılar 
(Bu Kitabı Çalın)

"... Kalp bir para gibi renklerini kaybediyor, gerçekler aleminden paravralar alemine doğru hızla yuvarlanıyor..." 

"Hayal kurmaya başladı mı insan ,nelere sahip olmadığını ve olamayacağını anlıyor sadece..."

"İnsanların başkalarında aradıkları sır aslında kendi kafalarının içinde ya da ruhlarınının bir yerinde gizli.
Başkasını didikledikçe KENDİNDEN UZAKLAŞIR insan.
Kendine dönmelisin.
Kendi içine... (Bu Kitabı Çalın, sayfa 84)

"Belki de bu aşkların en soylu ve güzel olanı: bir insanın , tamamen hayal ürünü olan birini, bir karşılık beklemeden sevmesi. Onu , aklının içindeki dünyaya katıp, orada belli bir süre konuk etmesi..."
(Bu Kitabı Çalın,sayfa 113)

28 Temmuz 2015 Salı

Otuz Beş Yaş , Cahit Sıtkı Tarancı

OTUZ BEŞ YAŞ ŞİİRİ

Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortansındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak,yakarmak nafile bugün
Gözünün yaşına bakmadan gider
...
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resme baksam ben değilim
Nerde o günler,o şevk,o heyecan
Bu güler yüzlü adam ben değilim
Yalandır kaygısız olduğum yalan
...
Neylersin ölüm herkesin başında
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerede,nasıl,kaç yaşında
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.

 
Geçen yıl bu kitabı 5 liraya almıştım. 

O zaman 5 liraya sonsuza dek sürecek bir mutluluk satın aldığımdan habersizdim ... 

Tam da yolun yarısına gelirken bu şiir ve diğer şiirler çok anlamlıydı benim için.

ŞAŞKIN DÜNYA
Değil işlerimiz yolunda değil
Kaybettik eski düzen havasını
Dağda çoban denizde kaptan dahil
Şaşıran şaşırana pusulasını

Daha sürer mi dersin bu şaşkınlık
Yarını ne olacak dünyamızın
Biz yaşımızı başımızı aldık
Allah çocuklarımıza acısın

....
GÜN EKSİLMESİN PENCEREMDEN

Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.

Ve gönül Tanrı'sına der ki:
Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!




Herkese kitap , sevgi ve BARIŞ dolu ömürler ...

24 Temmuz 2015 Cuma

Diziyi bırak kitaplara bak!

Söyler misiniz bana, düşünün şimdi saat gece  saat 23:00 ve sizin acayip canınız sıkkın! Kimi arayabilirsin dertleşmek için? Kime içini dökebilirsin?

Düşünün bir kere, iş yerinde, küçük bir hatanız sebebi ile müdür bugün size kızdı. İş arkadaşınız kazık attı. Sevgiliniz kalbinizi parçaladı. Çocuğunuz çok ağladı. Kocanız size her zamanki gibi dırdırcı dedi. Komşunuz yukarıdan tepenize sofra bezi çırptı. Paranız yine ay sonu gelmeden suyunu çekti. Sınavınız o kadar çalışmaya rağmen berbat geçti. En iyi arkadaşınız alınganlık yaptı ve  size "onca yıllık dostluğu " yok sayıp küstü!!!

Daha neler neler...

İşte bu olayların ve kişilerin sebep olduğu stress ve kafa yorgunluğa iyi gelen şey nedir?

Tabi ki okumak, okumak, okumak...

O yüzden diyoruz ki:
Kitap en iyi dost!
Kitaplar kalp kırmazlar!
Kitap ruhun ilacıdır!
Kitap ruhun ve aklın gıdasıdır!
Kitap okumak en iyi terapidir!

Eee hala evde oturup akşamları o saçma sapan tv dizilerini mi izleyeceksin!

İnan bana dostum, en saçma kitabı okumak, en iyi TV dizisi izlemekten daha iyidir...


Yer Altından Notlar/ Dost O

"Evde en çok kitap okuyarak vakit geçiriyorum.Yapabildiğim tek şey , sadece okumaktı. Kitaplar büyük coşkular, zevkler ve acılar veriyordu bana; bu nedenle onlardan çok faydalandığımı söyleyebilirim.
Son derece bıkkınlık hissettiğim zamanlar da olmuyor değildi."

"Şöyle bir düşünün bakalım, bizler "canlı olmanın" nasıl ifade edildiğini bile bilmiyoruz. 
Kitaplarımızı elimizden alsalar, ÖYLECE ORTADA KALAKALACAĞIZ.
Sonra da kimi sevip kime kızacağımızı, kimden uzaklaşıp kime yaklaşacağımızı , hiçbir şeyi bilemeyeceğiz..." ( sayfa 142)


142 sayfalık bu eser bitti ama böyle sıkı bir kitaba bitti demek yanlış olur. 
Evet çok akıcı  ve DOST-O nun içini adeta boşalttığı bir eser olmuş. Mükemmel altı çizilesi sözler, nasihatlar ve itiraflar...
Okuyun, okutun!


Kızdım kendime neden bu kadar okumak için beklemişim diye...
Sonra dedim ki her kitabın bir okunma zamanı vardır ...

4 Temmuz 2015 Cumartesi

Bülbülü Öldürmek

" ... ama başka insanların yüzüne bakabilmek için ilk önce KENDİ YÜZÜME bakabilmeliyim . ÇOĞUNLUĞA bağlı olmayan tek şey insanın VİCDANIDIR..." Evet böyle diyordu koca yürekli adam Atticus...
Ama o bile bülbülün öldürülmesine, kendi vicdanının susturulmasına engel olamadı... Kitap aslında 9 yaşındaki bir çocuğun gözünden o malum siyah/beyaz düşmanlığının yaşandığı dönemi anlatıyordu... Kitapta gündelik sıradan olaylar daha çoktu. Kitabın can damarı olan hikaye bile ancak 200. Sayfadan sonra başlıyordu.


İşte kitapta aslında ilginç bir tılsım vardı. Okudukça okuyanı içine çeken, avukat babanın sadece kendi çocuklarına değil, sanki dünyaya babalık yapması vardı. Ondaki o hoşgörü o en kötü görünen insanları bile anlamaya çalışması bana çok üstün bir ahlak anlayışını hatırlattı. Suratına tüküren bir insana bile espri ile yaklaşıp, keşke bugün tütün çiğnemeseymiş diyen bir karakter bir kişilik.

Ne diyordu zaten ? "İnsanların çoğu, nihayet onları GÖRDÜĞÜNDE iyidir Scout."

28 Haziran 2015 Pazar

Gogol, Talas Bulba

"Yerde hareketsiz yatan bir kadın... Başının iki yanından inen örgülü saçları boynuna dökülüyordu. Yanındaki küçük bir çocuk, elleriyle annesinin pörsümüş göğüslerini tutmuş, ancak süt içemediği için öfkeyle ağlıyordu. Bitkinlikten onun da öleceği anlaşılıyordu... "



Evet bu satırları okurken benden nefret ettiniz evet ben de , alıntıyı yaptığım için kendimden nefret ettim , insanlıktan nefret ettim. Bu bir romandı, evet tarihi bir savaş romanıydı. Ama şavaşlar hala devam ediyor. Keşke o lanet olası savaşlar romanlarda hapis olsaydı! Keşke analar, çocuklar ağlamasaydı! Ama şu an dünyada analar ağlıyor, çaresizlikten yurtlarını terk etti, gurbet ellerde ağlıyor! 
Halbuki hiçbir ideoloji bir çocuğun bir ananın tek gözyaşı damlasına değmez!

Gogol burada çok ciddi bir anlatım dili kullanmıştı. O bildiğim Gogol , mizahlı, dokundurmalı Gogol değildi...

17 Haziran 2015 Çarşamba

İyi Yürekli Yaşlı Adam ve Güzel Kızın Hikayesi

"Vicdan azabı, insanın kendisini aynada görmesine benzer. Ve yaşlı adam kendisini değersiz ve küçük görüyordu." Dışarı çıktıkça çantama attığım 70 sayfalık bir kitaptı. Bugün bitti.


Kitapta ise isminden de sezildiği üzere yaşlı bir adamın, genç ve güzel bir kızın çekimine kapılması , sonrasında o yaşlı adamın vicdanı ve kendi arzuları arasında sıkışıp kalması anlatılıyordu.

Yazarın İtalo Svevo , dilini çok akıcı buldum. Diğer kitaplarını da okumak isterim.

15 Haziran 2015 Pazartesi

Hermann Hesse, Klingsor'un Son Yazı

"Kendi yüreğindeki her duyguyu itiraf edersen doğru yoldasın. Hiçbir duyguyu küçümseme, değersiz bulma. İyidir çok iyidir hepsi de, nefret de, haset de, kıskançlık da, zalimlik de... Haksızlık yaptığımız her duygu söndürdüğümüz bir yıldızdır." 

60 sayfalık bir kitap.


Bu yaşlanmış bir ressamın gözünden yaşadığımız dünyayı en renkli hali ile gördüğüme pişman olmadım...

Aslında tam somut bir hikayeden çok doğa ve insan ruhu tasvirleri vardı her sayfada.

Sözcüklerin rengarek sunulduğu , duyguların ise dolu dizgin yaşandığı bir tabloydu  bu kitap.

Alıntılar:

"Dünya ne kadar güzel, nasıl da doyuruyor ve yoruyor insanı!"

Dünya, inanılmaz bir güzellikte ve benzersizlikteydi, çok renkliydi, biraz kuşkulu , biraz inanılmazdı, yine de HARİKAYDI..."



11 Haziran 2015 Perşembe

Tirende Bir Keman, Mustafa Kutlu

"Zaten unutacağını sanmıyor. Ne demiş şarkı: 
Ben seni unutmak için sevmedim..." Mustafa Kutlu nasıl bir hikaye bu.
O keman ,hep gönül telllerini titretecek şarkılar çaldı kitap boyu.
Bu kadar acı, bu kadar keder bir kemanı bile paramparça eder.



Okuduğum en güzel ama en kederli Kutlu hikayesi oldu.
Okurken dedim bu kadar da olmaz be üstat , bu kadar acı ince bir kitaba sığmaz...

9 Haziran 2015 Salı

Muhteşem Gatsby (F.Scott Fitzgerald)


"Birini eleştirmek istediğin zaman, bu dünyada herkesin SENİN KADAR AVANTAJLI olmadığını düşün..."
(Muhteşem Gatsby , giriş )


"Geçmiş geçmişte kaldı, geçmişte yaşadıklarını tekrarlayamazsın!" Nedenmiş o? Tabii ki, tekrarlayabilirim..." Geçmişindeki yarım kalmış aşkını tekrar yaşama umudu ile beklemiş , hayatı sırlarla dolu bir adamın hikayesi.  Hikayeden o kadar çok etkilendim ki etrafındaki herkese "DOSTUM" diyen bu adam! İhtiyacı olduğunda ise kimseyi yanında bulamayan bu adam , roman kahramanı değil bence gerçek bir adam!
Kalabalık içinde yalnızlık, şatafatlı hayatlar , hayaller , ama içi boş hayatlar...
Bence bu kitapla ilgili en önemli mesele ÇEVİRİ! Bu kitabı o kadar beğenerek okudum ki, bana bu kitap zevkini yaşatan çevirmen kimmiş diye baktım.

Adı: Enver Günsel, kendisi #ZarAdam ve #peterpanölmeli gibi sevilen kitaplarının çevirmeniymiş. Öyle güzel çevirmiş ki bu olduğum kitabı, hiç sıkılmadım okurken ... Her zaman yazarlar ön planda iken , bence arada okuduğumuz kitapların çevirmenlerini de anmalıyız . Çünkü biz onlar sayesinde bir kitabı sevebiliriz ya da sevmeyebiliriz...

Bu arada bence, bir kitabın sayısı bir değil, çevirmen sayısı kadardır, hatta okuyan kişi sayısı kadardır. Çünkü  bir kitabı seven de olur sevmeyen de. Kişinin okuma zevkine ve beklentisine  göre de değişir her şey... 

O yüzden ben kesinlikle kitap tavsiyesi yapmak istemiyorum artık hem burada hem de yakın çevremdeki arkadaşlarıma. Çünkü kitap tavsiye olayı biraz hassas bir mesele ki ben burada, okuduğum kitaplarla ilgili kişisel duygu ve düşüncelerimi yazıyorum sadece...

6 Haziran 2015 Cumartesi

Gece Yolu, Kristin Hannah

"İnsanlar plan yapar, Tanrı onlara güler..." Kitabın hikayesi oldukça hüzünlü ve ibret vericiydi! Son bölümlerinde çok gözyaşı döktüm...

Kontrol sahibi olan bir anne, çocukları üzerinde ne kadar etkili olabilir? Onları tehlikelerden korumak adına korkutma yöntemi ne kadar işe yarayabilir?


Alkol, kötülüklerin anası peki ya ana, babalardan korktukları için gizli, saklı yapılanlar... Bazen kaderin önüne geçemezsin. Birisi o hatayı yapar ve cezasını çekerek yaptığının hata olduğunu anlar.
Nasihat her zaman işe yaramaz...



Alkol alıp trafiğe çıkanlar ise, işte onlar o sürdüğü arabadaki ve trafikteki herkesin canını tehlikeye atar, kendi canı cehenneme giderken, diğerlerinin canı nereye gider??? İki yıl önce bizim burada bahar şenliklerinin olduğu günün gecesi, Eskişehir Yolu üzerinde çok feci bir kaza oldu.
Sürücüsü aşırı alkol almış bir üniversite öğrencisiydi. Kendi yaşadı kazadan sonra, artık nasıl yaşamaksa o...
Ama arabadaki bir kız, 17 yaşında, Fransız Dili ve Edebiyat ında okuyan çok başarılı bir kız , artık hayatta değil...

4 Haziran 2015 Perşembe

Steinbeck ( Fareler ve İnsanlar)

"Biz onlara benzemeyiz . Niye mi? Çünkü... çünkü yanımda sen varsın, beni kollarsın, senin içinde ben varım. Niyesi bu işte... Hadi devam et George orayı anlat hadi..." 



İyi ki ikinci kez okumuşum dediğim bir kitap oldu. İkinci okuyuşumda , George ve Lennie'nin tekrar eden ve o hayallerini anlatan diyaloglarını nasıl da özlediğimi anladım. 

En zor zamanlardaki dostluk, sevgi ve sevgisizlik , bir çift laf edecek bir insana olan ihtiyaç bu kadar iyi ve etkili sunulamazdı belki. Bir kitap hem bu kadar sade hem de bu kadar etkili bir dille yazılamazdı sanki.

Kitabın o hazin sonu , zaten insanı yıkan, bir dostun çaresinin tükendiğini etkileyici olarak sunandı. "Bunu yapmak zorundaydın George, yemin ederim ki yapmak zorundaydın ..."

3 Haziran 2015 Çarşamba

Odamda Yolculuk Kitap Yorumum

"Madem size söylemem gerekiyor, kütüphanem romanlardan oluşuyor; evet romanlar... Sanki yeterince derdim yokmuş gibi, binlerce hayali kişinin derdini de gönüllü olarak paylaşıyorum ve onları da kendiminkiler kadar canlı hissediyorum..." ( Odamda Yolculuk , sayfa 87)


Kitap çok farklıydı, farklı bir tat bıraktı aklımda ve ruhumda. Bu kitabı okuduktan sonra , evimdeki eşyalara daha farklı bir gözle bakmaya başladım, hatta duvarlarımızın ne kadar da boş ve ruhsuz olduğunu farkettim.


Kitapta yazar odasındaki her bir eşyayı ve her bir tabloyu konuşturmuş, hikayeleştirmiş, özellikle #ÇobanKız tablosu çok güzel tasvirlenmişti.


Ayrıca bu kitapta,  kurallara itaat etmek zorunda kalan, özgürlüğü kısıtlanan insan ruhu ve  onun özgürlük isteyen hayvani tarafı çok güzel sunulmuştu.

Yazar zaten kitabı , zamanında Kraliyet Ordusundayken , yaptığı bir düello sonucu Torino Kalesi'ndeki odasında aldığı kırk iki günlük hapis cezasını geçirmek zorundayken yazmış. Ve cezası bitince özgürlüğe değil de tekrar toplum ve kurallarının tutsaklığına kavuştuğunu belirtmiş...

Alıntılar:
 "... kitaplar, kalemler sıkıntıya karşı bunlardan iyi çare olur mu! ... o zaman saatler üzerinizden geçer ve sessizce sonsuzluğa düşerlerken, kederli geçişlerini hissetmezsiniz bile..." ( Odamda Yolculuk, sayfa 13)

"Kalbine ve ruhuna uygun bir DOST bulan kimse ne mutludur! Zevk, duygu ve bilgi benzerliğinin birleştiği bir dost; hırstan ya da çıkardan başı dönmeyen bir dost... Ne mutlu öyle bir dostu olana..."
(Odamda Yolculuk, sayfa 48)


31 Mayıs 2015 Pazar

Carolina Maria De Jesus...Çöplük Kitap Yorumu

Carolina üç çocuğu ile yalnız kalmış, fakir bir mahallede ,bakımsız bir barakada yaşam mücadelesi veriyordu... Her türlü açlığa ve sefalete çalışararak göğüs gerdi.






 Onu,  en umutsuz anlarında ise hayata bağlayan okuduğu KİTAPLAR ve yazdığı GÜNLÜKLER oldu...


 Peki bu günlükler nasıl oldu da bir kitap oldu? Bu kimsesiz kadının sessiz çığlıklarını kim duydu, onun o çöplük diye nitelendirdiği yerden kurtulmasına kim vesile oldu?




Önsözde yazdığına göre onun da hikayesi şöyle:
Bir gün  Carolina küçük çocuklarını parka götürdü. O sırada orada  salıncaklarda sallanan alkollü koca koca adamlar gördü. Onlara şöyle seslendi :
'Utanmıyor musunuz? İnin biraz daha çocuklar sallansın !'
Adamlar :' Hadi ordan sen de kimsin? ' dedi
Carolina: ' Terbiyesizler, sizi kitabımda anlatayım da görün !'dedi.

O sırada orada bulunan bir gazeteci bu sözü duyunca, Carolina ile tanıştı ve ona kitabı hakkında sorular sordu. Carolina da ona yıllarca yazıp biriktirdiği defterleri anlattı... Sonra sonra işte bu güçlü kadın hayallerine ulaştı. Sesini dünyaya bu kitapla duyurdu...



 Benim çok etkilendiğim bu kitabı, olur da bir sahafın tozlu raflarında  ya da kitapçılarda( Armoni Yayıncılık çıkarmış)  görürseniz, bu kitap blogunu hatırlayın...

Franz Kafka ( Yalnızlık Sahip Olduğum Tek Şey)

Kitaplar, içimizdeki kalenin gizli odalarını açan anahtarlar gibidir. ( sayfa 7)

Bir kitap, insanın içindeki donmuş denizlere vurulan bir balta gibidir.( sayfa 8)

Kitaplar, birer uyuşturucudur.( sayfa 8)

Yazmak, mutlak bir yalnızlıktır, kişinin kendi benliğinin soğuk boşluğuna düşmesidir. ( sayfa 9)

İlk izlenime, hiçbir zaman güven olmaz.
( sayfa 10)

Aşk, çelişkiler tiyatrosudur.( sayfa 10)

Yazılanlar, yaşananların sadece birer kalıntısıdır.( sayfa 25)

Ortada iyi niyet diye bir şey olmadıktan sonra, bir insanı savunmak imkansızdır.( sayfa 31)

Benim yalnızlığım insanlarla dolu.( sayfa 57)

İnançtan yoksun olduğumuz söylenemez, hayatta olduğumuz gerçeği bile, tek başına inancın tükenmez bir kaynağıdır. ( sayfa 77)



77 sayfalık incecik bir kitaba dolu dolu Kafka sığdırmışlar. Çeviriyi çok sevdim(Zeplin Düşünce Yayınları) 
Herkese selamlar ve iyi okumalar

29 Mayıs 2015 Cuma

Sırça Fanus, Sylvia Plath


"Nefret ettiğim bir şey varsa o da, insanların kendinizi berbat hissettiğinizi bildikleri halde, neşeyle hatrınızı sorup İYİYİM demenizi beklemeleridir." 
( Sayfa 183, Sırça Fanus )





Bu kitabı dün gece bitirdim. 
Kitap hakkında özellikle yazarından dolayı söylenecek çok şey var bence... Sıralayacak olursam kendimce:

Kitapta, yazarın hayatını incelediğinizde, yazarın kendi hayat hikayesini anlattığını anlıyorsunuz ki bu hiç de kolay olmayan bir hayat...

Kitabın bir sonu yok, sanki yazar o sonu kendi hayatında göstermek istemiş okurlara, işte kitabın sonu benim der gibi...

Yazar bir sözünde " Sadece içimde susmak istemeyen bir ses olduğu için yazıyorum." demiş. Gerçekten de bu kitapta susmayan bir iç ses var, sahibinin bulunduğu sırça fanusu çatlatacak kadar yüksek ve güçlü sözler çıkaran bir ses bu!

Roman akıcı bir dille anlatılmış, film senaryosu tadında bir gençlik romanı gibi. Ama bu romanı önemli kılan dediğim gibi yazarın hayatına paralel bir hikayeye sahip olması. Zira hikayedeki gibi gençliğinde bir çok intihar girişiminde bulunan yazar, roman  basıldıktan yaklaşık bir ay sonra da iki küçük çocuğunu odalarına kapatıp, onlara kurabiye ve süt bırakıp, kapı altına battaniye sıkıştırıp, mutfakta gazlı fırın içine başını sokarak hayatına 31 yaşında son vermiş, şu satırları yazarken elim de titredi, içim de:(



Kitap yazarı tanımak adına okunmalı yalnız okurken ruhunuz biraz yara alabilir...




 Gerçekten bazıları için hayat gerçekten zor.  O insanlar, hayal ettiği ile yaşadığı hayat benzer olmayınca , hayata karşı hep bir isteksizlik duyuyor, hayata sığamıyor; işte o zamanlarda o insanın yanında onu anlayan , destekleyen biri olmalı mutlaka... Ama bazen o da yetmiyor, o kişi saplantısını , tedavi edilemeyen hastalığından dolayı,  bir şekilde gerçekleştiriyor.

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Anton Çehov ( Öyle Bir Hikaye)

Bu kitapta Çehov'un üç kısa hikayesi var. Ben en çok Öyle Bir Hikaye ve Buhran isimli öykülerini beğendim. 


Öyle Bir Hikaye 'de mutluluğu yakalayamamış, uykusuzluk hastalığına yakalanmış ve kendi karısına ,kızına karşı kayıtsız kalmış bir prof. un karamsar hikayesi ve tabi kendisine emanet bırakılan öksüz Katya'nın hikayesi yürekten vurucu oldu benim için...
Buhran isimli öyküde ise, hayat kadınları için dertlenen, onları bu bataktan kurtarmaya çalışan bir garip adamın hikayesi vardı, o da çok etkileyiciydi...

"En iyi insanlar bile kötülüğe karşı sadece uzaktan seyirci kalarak, biraz olsun yakınına gelmek istemezler. Bunun yerine ağır, sıkıcı bir üslupla BASMAKALIP sözler ve LÜZUMSUZ öğütler sıralamakla yetinirler..."
( Anton Çehov, Öyle Bir Hikaye, sayfa 35)


Yazarı tanıdığım için çok mutluyum çünkü dili yalın ama etkileyici, öyküleri ise yürekten vurucu... "Kayıtsızlık, bir ruh felci, zamansız bir ölümdür..." En sevdiğim alıntı sözdü kitaptan... #HalilHocanınKitapları #halilserkanöz

Peter Schlemihl 'in Olağanüstü Öyküsü

"Ve sen sevgili dostum,
Eğer insanların içinde huzurlu yaşamak istersen gölgene bile paradan daha çok önem vermeyi öğren."




 Tam 200 yıl önce yazılmış bir kitap. Ama sanki bugün yazılmış gibi GÜNCEL ve TAZE...

İnsanın,  hırsları ve şeytan ile olan savaşı , alış verişi bu kadar iyi anlatılamazdı belki de... 

"Sevgili dostum,insan bir kere düşüncesizlik edip doğru yoldan ayrılırsa, onu hep aşağıya, daha aşağıya çeken başka yollara da sapar..." ( Peter Schleminhl'in Olağanüstü Hikayesi, sayfa 64) 


Nasıl güzel ve macera dolu bir kitap...
Ve ben bu masal tadındaki kitabı balkonda bir halı üzerinde değil de sihirli uçan bir halı üzerinde okudum...

Peki bu olağanüstü hikayede şeytana neyini satmış olabilir Peter?
Bu sorunun cevabı kitabın kapağında saklı!

24 Mayıs 2015 Pazar

Ezilenler(Dostoyevski)

"Fırtınadan sonra bizi ışıklarıyla aydınlatan güneşe, yaşadığımız mutlu ana şükürler olsun!
Varsın KÜÇÜMSENMİŞ , EZiLMİŞ olalım. Madem ki hep birlikteyiz, önemi yok bunun."




Bu kitabı çok sevdim. Karakterler az ama hepsi sağlam ve tutkuluydu! Kimler vardı peki kitapta?

İki kadına aynı anda aşık olmuş, çocuk ruhlu , kişiliği oturmamış bir genç,

Deli gibi aşık, aşığını her haliyle kabul eden , ailesine bile sırtını dönen zavallı bir kız,
Sevdiği kız, başkasına aşık olan zavallı bir edebiyatçı yazar,

Çok ama çok zor günler yaşamak zorunda kalmış, hep aşağılanmış küçük bir kız çocuğu,

Para uğruna oğlunun hayatına müdahale eden bir baba,

Kızının kendisini terk etmesi karşısında her gün azap çeken, kızını çok seven ama onu bağışlamakta zorluk çeken, onurlu ve zavallı bir baba.

Ve unutulmaz hayat dersi veren sözler.

"İnsan sağlığının değerini bilmeli. Bunu önce ve en başta yaşamak için; ikincisi, her zaman mutlu olmak için yapmalı. Sevgili yavrum, bir kederin varsa bile unut onu. Daha iyisi , onu hiç düşünmemeye çalış. Bir kederin yoksa , olabilmesi ihtimalini de aklına getirmemeye çalış, daha neşeli, keyifli şeyler düşünmeye çalış. "( Dostoyevski, Ezilenler, sayfa 315)

"Son zamanlarda incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler yüzünden duyduğum üzüntülere ne gerek var? Bunlar, yaşamama , huzur duymama engel oluyor." {Ezilenler, Dostoyevski sayfa 10 }

"Başkasından saygı görmek istersen, kendi kendine saygı duymayı öğren. En önemlisi bu. Ancak bu şekilde kendini saydırabilirsin." (Dostoyevski, Ezilenler, sayfa 213)

En akıcı Dosto romanıydı belki de... Okuyun asla pişman olmazsınız.

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Rüzgar Gibi Geçti , Margaret Mitchell

"Kimi insanlar vardır, kırık bir şeyin parçalarını bir bir toplayıp yapıştırırlar, sonra da bu şeyi yeni sanmaya uğraşırlar. Ben öyle adam değilim Scarlett ..."


Yazar bu kitapta yer alan  önsözünde  demiş ki bu olağanüstü güzel kitabı hakkında: " Ben  iyi kitaptan anlarım bu yazdığım kitabı hiç iyi bulmuyorum."
Kesinlikle çok büyük bir alçakgönüllülük göstermiş , zira uzun zamandır kendisi sayfaca fazla olan; fakat bunun yanında da sözleri doyurucu, karakterleri güçlü ve kurgusu sürükleyici olan böyle güzel bir roman okumamıştım. 

Son bölümlerini de dün gece geç saatlere kadar nefesimi tutup okudum. Ah Scarlett ah sen ne güçlü bir kadınmışsın ama aşk konusunda biraz aldanmışsın dedim...



Bir kitapseverin ölmeden önce okuması gereken kitaplardan biri bence... Hele bir de  o kitapsever bir bayansa kesinlikle Rüzgar Gibi Geçti 'yi okumalı diyorum...

14 Mayıs 2015 Perşembe

Şukufe Nihal (Yalnız Dönüyorum)

"Mavi bir su kıyısında, arkasını yeşil yamaçlara dayamış, içinde bütün eşyası birkaç kitapla bir sedirden ibaret olan bir taş kulübe de bana yeterdi. Yeter ki kulübenin benim sesime ses veren bir ruhu olsun."

Birinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki Kurtuluş Mücadelesi sırasında halkın yaşadığı zorlu hayat çok etkili anlatılmış kitapta. Ayrıca Cumhuriyet ve sonrası halkın bir kısmının Batı Cemiyet Hayatı na uyma çabaları,  diğer tarafta ise bir yandan devam eden açlık ve sefalet bu kadar iyi yansıtılamazdı sanırım...

 
Sizi bilmem ama , önceden okumuş okuduğum Domaniç Dağlarının Yolcusu ve şimdi de bu resimdeki Yalnız Dönüyorum kitabından sonra, artık gözlerim hep Şukufe Nihal'i arayacak gittiğim her kitabevi raflarında...

 Kesinlikle yakından tanınması gereken kıymetli, yazmaya tutkulu yazarlardan biri. İyi ki tanımışım, çünkü onun ruhuma iyi gelen sade ama edebi dilini çok ama çok sevdim...

Hayvan Çiftliği(George Orwell)

"Bütün hayvanlar eşittir, ama bazı hayvanlar öbürlerinden daha eşittir." Hayvan Çiftliği, şok edici bir sonla biten , maskelerin düştüğü bir peri masalı gerçekten de...


Adeta bir masal durululuğu ile yazılmış bu kitap, çevirmenin de dediği gibi "iki uçlu bir yergi mızrağı" taşıyor. Bir çiftlikteki hayvanların özgürlüklerini kazanmak adına ödedikleri ağır bedel okunmaya değer.

Bu kitabı okuyunca şunu çok iyi anladım, bence hiçbir ideoloji uğruna kişi mutluluğunu huzurunu feda etmemeli...

Hani her kitapta bir kahraman için özellikle çok üzülürsünüz ya , benim bu masalda en çok üzüldüğüm karakter Boxer adındaki çalışkan olan ama 'kendini yönetenleri' sorgulamayan zavallı at oldu... Bu kitabı okumak isteyenler için son bir küçük tavsiye: Kitabın sunuş kısmını atlayın, en son okuyun. Böylece peri masalının tılsımı bozulmasın...