27 Aralık 2016 Salı

Beşinci Köşe, Gamze Güller

2013 Orhan Kemal Öykü Yarışmasında birincilik ödülü almış bir kitap.
Bu kitaptaki hikayelerinde yazar, kadın-erkek ilişkilerini, tüketilmiş sevgileri,acı veren evlilikleri anlatmış.

Özellikle öykülerinde en çok hoşuma giden özellik, yazarın kısacık hikayelere bir ömür sığdırması. Anların güzelliğini sunması.


Hikayelerin sonunda ise bir şey olmasını bekliyorsunuz ama yazar, bir anda öyküyü bitirerek sizi şaşırtıyor,sanki hadi buna da 'bir son' sen yazıver diyor
ya da beklemediğiniz bir sonu elinize tutuşturup  yolluyor sizi iç aleminize.

Samimi diline hayran kaldığım , akıcı hikayelerin bulunduğu bir kitaptı diyebilirim.

Bir de 'Beşinci Köşe' öyküsünden bir alıntı eklemek istedim:

"Küçükken, oturduğumuz apartmanın asansöründe köşe kapmaca oynardık ve olur olmaz asansörde kalırdık. Asansörler garip bir şekilde bu oyunu hatırlatır bana. Çocukların çoğu, alan çok dar olduğu için köşelerini değiştirmeye yanaşmazlardı kolay kolay. Kaptırmaktan korkarlardı. Ben her nedense ataktım bu konuda. Pervasızca terkediverirdim köşemi. Ama sonuçta hep ortada kalırdım. Şimdi de öyle. Ben hayattaki beşinci köşeyim. Herkes tuttuğu köşelere sıkı sıkı sarılmışken ben sürekli elimdekileri bırakıp ortaya atıyorum kendimi."

25 Aralık 2016 Pazar

Bahara Kadar Bekle Bandini,John Fante


"Kitaplardan anlamazdı, hayır. Zorluklarla dolu hayatında kitaplara zaman kalmamıştı hiçbir zaman. Ama hayatın dilini ondan çok daha derin okumuştu, sürekli elinin altında bulundurduğu bütün o kitaplara rağmen. Hayata dair konuşacak o kadar çok şeyi vardı ki, taşmak üzereydi."


Kesinlikle çok iyi bir kitap...
Hem dili hem hikaye örgüsü inanılmaz güzel ve akıcıydı...
Yazarı tanıdım peşini de serisini de bırakmam artık:)

Bu serinin kitapları ise sırasıyla şöyle:
1- Bahara Kadar Bekle Bandini
2-Los Angeles Yolu
3-Toza Sor
4-Bunker Tepesi Düşleri
5-Hayat Dolu


"Nefret ediyordu kardan. Duvarcı ustasıydı ve kar, tuğlaların arasına sürdüğü harcın donması demekti. Evinin yolunu tutmuştu, ama ne manası vardı eve gitmenin? İtalya'da, Abruzzi'de küçük bir çocukken de nefret etmişti kardan. GÜNEŞ YOK, İŞ DE YOK."


16 Kasım 2016 Çarşamba

Lady chatterley'in Aşığı

"İnsanın yalnızlığından kurtulma çabası... Boş bir çabaydı bu zaten. Bütün yaşam boyunca katlanmak gerekiyordu buna. Ancak ara sıra doldurulabiliyordu o yalnızlık uçurumunu! O anları beklemeyi bilmek gerekirdi. Ancak o zaman boşluğun dolduğu an geldiğinde , o anı kabul edebilirdi insan. Zorlananın manası yoktu."

"İşte bizim medeniyetimiz, önce halkı, para harcamaya  bağımlı hale getirmeyi sonra da o parayı tüketmeyi biliyor sadece..."

"Para lazım hep. Elinde olunca zehirler insanı, olmayınca da açlıktan öldürür."

Hem tutkulu bir ilişkinin hikayesi, hem de Sanayi Devrimi'nin insanlar üzerindeki yıkıcı, onarılamayan etkisinin hikayesi...

"Keşke insanlar para harcamak yerine, yaşamayı öğrenmiş olsalardı..."

"Endüstrini'nin doğurduğu sorunların tek çözümü vardı, o da insanlara yaşamayı,kaliteli yaşamayı , para harcamadan da yaşamayı öğretmektir..."

Gerçekten yazar bu kitaba çok özenmiş bence... kadın&erkek ilişkileri üzerine vermek istediği mesajları, sanayileşmiş toplumun sancılarını çok etkili anlatmış...
ki bir de teknolojik, aşırı tüketim çılgınlığı içindeki sosyal medyalık toplumu yani bizleri görse neler yazardı acaba:)

4 Kasım 2016 Cuma

Hasan Ali Toptaş, Ben Bir Gürgen Dalıyım

"... Çünkü, yüzyıllardır çözülemeyen acayip bir bilmeceydi insan. Derinlerden daha derin bir sırdı ya da, ucu bucağı olmayan, içi pisliklerle, içi eşsiz güzelliklerle dolu, alabildiğine karanlık ve karmakarışık bir evrendi."

Kitabı böyle sessiz sessiz değil, bağıra bağıra okumak istedim, hatta bazı bölümlerini sesli okudum.
Böyle bir nefeslik bir hikaye , ama sonra alınan her nefeste acıyla hatırlanacak bir hikaye...

Hasan Ali Toptaş öyle samimi yazmış ki , bu kısa hikayeyi; bitirince "ben doyamadım ki bir daha okurum " diyorsun.
Okurken bu dünyadan sıyrılıp , anında kitaptaki o masalsı aleme akıveriyorsun ...
Kitabın sonlarına doğru da pat diye , insanların birbirlerine eziyet ettiği , birbirlerini öldürdüğü dünyanın içinde buluveriyorsun kendini...

Alıntılar:
Ben Bir Gürgen Dalıyım

"Çünkü insanların büyük bir bölümü, birer uyurgezer gibi geçip giderlerdi güzelliklerin yanından. Ya da, kafalarına taktıkları başka bir güzelliğin peşinden koşarken, onun uğruna, birçok güzelliği de ayaklarının altına alıp, hiç farkına varmadan acımasızca ezerlerdi...

- Sence köknar ağacı bağırmış mıdır kesilirken?
- Belki bağırmıştır ama ben duymadım.
- Ben de...
- Kim duydu ki , herkes uyuyordu.
- Belki bağıracak zaman bile bulamamıştır zavallım...
- Belki..."

23 Ekim 2016 Pazar

Freud 'un Kızkardeşi Kitabı Üzerine

"Kendi çocuğundan daha uzun yaşamaktan daha büyük acı yok.
  Ölüm ve çocuk. Bir zamanlar bu iki kelimeyi yan yana duyunca, bir şeyin karnıma batıp deldiğini hissederdim."

Hikaye içinde hikaye, keder içinde keder...
Kitap baştan sona keder yüklü.
Delilik, normallik ve ikisi arasında gidip gelme..
Savaş, hayat, acı, kardeşlik, aile bağları ve tercihler...


Kitap, Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü kazanmış.
Ben çok beğendim yazarın anlatım dilini. Garip bir şekilde de kitabı sevdim. Kitabın kapağı da bence hem çok güzel hem çok ama çok anlamlı...
Aile kavramı, bireysellik çıkmazı, bir annenin  bir çocuğuna övgüler yağdırırken, diğerinin  hayatını sözleriyle zehir etmesi...

Ve savaş, şu en lanetli şey...
Savaş hep var ,
geçmişte de,
şimdide de,
gelecekte de...

Yine en çok bu savaş ortamından da kadınlar ve çocuklar etkileniyor.




Küçük , 7 yaşında bir çocuk eğer resimlerinde kan gölü içinde kopmuş insan bedenlerini ve gökten yağan bombaları çiziyorsa; güneş, kuş ve sevinçle oynayan çocuklar yerine...
Batsın bu dünya!!!


16 Eylül 2016 Cuma

Onca Yoksulluk Varken, Romain Gary

"Neden ağlıyorsun?
– Ağlamıyorum.
– Peki bu ne? Gözyaşı değil mi?
– Hayır. Nereden geldiğini hiç bilmiyorum."

Okuduğum en güzel en özel kitap!
Mutlaka gördüğünüz yerde bu kitabı okuyun ama sakın unutmayın!


En sevdiğim alıntılar:

ONCA YOKSULLUK VARKEN

"Ama hiç dövüşmezdim, insan birini dövdü mü hep bir yanı sızlar."

"Kaçmak diye bir şey yoktur, orada olmayı istememek vardır."

"Bana hep garip gelen, gözyaşlarının doğmadan önce programlanmış olmasıdır. Bu demektir ki ağlayacağımız önceden saptanmış. Bunu hiç düşündünüz mü? Kendine saygısı olan hiçbir yaratıcı yapmaz bunu."



"Dondurmamı yaladım. Moralim bozuktu. Moraliniz bozuk oldu mu güzel şeyler hep daha güzel gelir. Bunu sık sık fark ettim. Gebermek istediğiniz zamanlar, her zamankinden daha güzel olur çikolatanın tadı..."

"– Umarım hiçbir zaman normal olmam Doktor Katz, bir tek namussuzlar normal olur hep. Normal olmamak için elimden gelen herşeyi yapacağım Doktor…"

"Korkmak için insanın bir nedeni olması gerekmez Momo."

7 Eylül 2016 Çarşamba

Lev Tolstoy, Aile Mutluluğu

"- Bence erkek sevdiğini açıklamamalı.
-Nedenmiş ?
-Çünkü her zaman yalan olacaktır bu. İnsanın sevdiğini sık sık söylemesinin anlamı nedir? Bu sözcük, ağzından çıktığı anda çok olağanüstü bir şey olmak zorunda. Sürekli "Seni Seviyorum" diyen insan, ya kendini aldatmaktadır, ya karşısındakini...
-Peki, erkek bunu söylemediği sürece kadın sevildiğini nasıl anlayacak?
-Her insanın bir anlatma biçimi vardır... Sevdiğini belli eden duyguları ve davranışları..."

Tolstoy Baba yine kendi gözünden bir evlilik&aşk hikayesi yazmış. Sanki her bir bölümünü bizzat kendi yaşamış.
Evlilik aşkı öldürür mü? Evlilikte yaş farkı ne kadar önemlidir?
Sergey ve Maşa 'nın hikayesi aslında hepimizin hikayesi.


30 Ağustos 2016 Salı

Aslı Tohumcu, Taş Uykusu

"... terör denilen şey tam budur işte; bir toplumu dehşete ve paniğe düşürmektir."

(Alıntı)
...

Her gün hepimiz toplu taşım araçlarını kullanırız. O araçlarda eğer elimizde bir kitap , okuma halinde değilsek, farkında olmadan , kendimizi otobüse binmiş olanları tepeden aşağı izler buluruz. Ne giymiş, ne takmış, saçını nasıl yapmış,elinde ne taşıyor...acaba mesleği nedir?
Ya da kafasının içinden neler geçiyor?
İşte Aslı Tohumcu da neredeyse bir otobüs insanın ( elli kadar) tek tek aklından geçenleri bize , kendi düşünceli ile sunmuş ama ne sunuş!

Okurken, anlatılanlar içindeki şiddet karşısında irkildim ve kullanılan dilde de tiksinti duydum. Tamam anlatılanlar, şiddeti onaylamıyor. Ama şiddetin insanların kafalarının içinde hep gezindiğini,  yaşamının en doğal seyrinde yer aldığını anlatıp, okuyanı dehşete düşürebiliyor.

Kitabın çıkış noktasını sevdim ama metinlerde anlatılanlar beni biraz rahatsız etti. Zaten yazarın amacı da tam da bu, rahatsız etmek , şöyle bir dürtmek ve birilerini o derin taş uykusundan uyandırmak...

Alıntı: "Ara sıra karşımızdakini yok etme arzusu duymamız tamamıyla normaldir. Ama bunu eyleme dökmemiz başka faktörlere bağlıdır; sosyal ve ekonomik şartlara."








Martin Eden, Jack London

"Ne yapacağını bilmiyordu ve herhangi bir şey yapmak için acelesi yoktu. Bu arada yaşamını sürdürmeliydi." < alıntı >
...

Bu kitap için ne yazsam değersiz kalır.
Halkın içinden çıkmış, halk kütüphanesine dalmış, binlerce kitap karşısında önce afallamış, sonra yolunu bulup onlarla ustalaşmış Martin Eden 'i hala tanımadıysanız gerçekten çok şey kaçırıyorsunuz demektir.
Bilginin uçsuz bucaksız ülkesinde gezinen ama sonra...
Neyse okuyun lütfen daha fazla bekletmeyin bu kitabı elinizde.
Çok beğendim hem de çok...
Knut H.'nın Açlık kitabını okurken o hissettiğim derin , benzer duyguları bu kitapta da hissettim. Yoktan yazar  olma tutkusunu anlatan en iyi iki kitap bu ikisi bence...

13 Haziran 2016 Pazartesi

Sıfır Noktasındaki Kadın

Neval El SEDDAVİ - Sıfır Noktasındaki Kadın




SEDDAVİ, Mısırlı feminist yazar. Tıp Fakültesi mezunu, ülkesindeki kadınlar ın durumu ve cinsiyet  hakkındaki düşüncelerinden dolayı 1981 yılında bir yıl cezaevinde kalmış,ülkesindeki siyasi baskılara dayanamayıp Amerikan üniversitelerinde ders vermeye ve yurtdışında yaşamaya başlamıştır.
Neval El Seddavi,ölüm hücresinde görüştüğü Mısırlı fahişe Firdevs'in anlattığı yaşam öyküsünü aktarıyor bu kitabında...

Su gibi akan , bir dikişte içilen bir hikaye,  ama sonra o su boğazda kalıyor yutamıyorsun, o su gibi akan hikayede kederden boğuluyorsun...
Lanetler yağdırıyorsun adı geçen her erkek karaktere!
Lanetler yağdırıyorsun, o malum işi yapan iki kişiden birine "delikanlı" diğerine "fahişe" diyen o pis zihniyete!
Lanetler yağdırıyorsun düşene bir tekme daha atan adam olamayan adamlara!!!
Neyse!!!

Boşlukta Sallanan Adam - Saul ,Bellow


"Herkes sarsıntıda, herkes boşlukta. Yaşamayı sürdürebildiğin anda, kendini doğrultmaya başlayabilirsin."

Çevrem hareketlendikçe daha da ağırlaştığımı farketmeye başladım ve yalnızlığımın, çevremin gürültü patırtısıyla çılgınlığına karşı aynı oranda arttığını…” 

“…Bir İngiliz öyküsü meşhurdur: ‘Her gün giyinip soyunmak zorunda olmadığı için kendini astığı anlatılır.’ ”


Boşlukta ,adeta bir salıncağa binmiş gibi, sallanan bir adam; işini sorumluluk almaktan bıktığı için bırakmış, askere alınmayı bekleyen, biraz aylak , biraz serseri , gelecek kaygılarından kurtulmak isteyen,  ama anlık kaygılarından kurtulamayan bir garip adam... 

Yazar Nobel Ödülü sahibi bir yazar. Yazarın anlatım dili ise , bence oldukça yalın ve bir o kadar da dikkat çekiciydi .Yalnız hikaye de tıpkı Boşlukta Sallanan Adam kadar sallanıyordu ortada , kendimi tam hikayenin içinde hissedemedim açıkcası. 
Dili akıcıydı ama buna rağmen hikaye akmıyor gibiydi...








"En iyisi günlük olağan umutlarımız yok olmamışcasına yaşaybilmek."

8 Haziran 2016 Çarşamba

Andrey Platonov / Dönüş

"Sevgi dediğin de zaten yokluk ve kederden oluşurdu; insan hiçbir şeyin yokluğunu çekmese ve kederlenmese başka bir insanı sevmezdi hiç. "






Yazarın kitaplarının sansürsüz basımı ancak 90 'lı yıllardan sonra gerçekleşmiş.
Kitapta da yazarın 9 kısa, ama vurucu öyküsü toplanmış. Öyküler çok gerçekçi yazılmıştı. İfadeler, gizli bir mizah içeriyordu. Açlık, savaş, yoksulluk öyle derinden işlenmişti ki , hikayeler durup durup insanı ağlamaklı hallere düşürüyordu...
Özellikle kitaba ismini veren Dönüş hikayesindeki o malum tren sahnesi öyle etkileyici anlatılmıştı ki, hikaye canlı canlı yanı başımda yaşanmıştı sanki...
Zaten genel anlamda film ve kitaplardaki o tren sahneleri unutulmazdır...

23 Mayıs 2016 Pazartesi

Algernon a Çiçekler

"Sevgi ve şefkat eli değmeyen zeka ve eğitim beş para etmez."

"Sözcüklerin ağzımın içinde büyüdüğünü hissediyorum..."

 
Kitap, Charlie adindaki düşük IQ'lu birinin bir arastirma için kobay olarak kullanılmasını,  bir dahiye dönüştürülmesini ve daha sonra ... 

Hani bazı kitaplar vardır, okunur ve unutulur...
bu kitap ise okunan ama bir ömür boyu unutulmayan kitaplardan...
Dokunaklı, sıradışı ve çarpıcı özgün bir hikaye...
Okurken insanı esir alıyor...

18 Mayıs 2016 Çarşamba

Tek Kanatlı Bir Kuş / Yaşar Kemal

"Kim bilir, bir insanın iyilik mi kötülük mü, dostluk mu, düşmanlık mı düşündüğünü , şöyle yüzüne bakınca kim bilir? Tanışmadan konuşup görüşmeden insan korkuludur, başka bir şeydir. Konuşup görüşüncedir ki insan, işte o zaman insan olur"


Kısacık hatta bende yarım kalmış hissi uyandıran bir kitaptı. 
Fantastik bir anlatımı vardı. Korku ve belirsizlik duygusu çok iyi işlenmişti bence.
Karakterler  azdı ama ilginçlerdi:) Özellikle Melek Hanım karakteri benim çok hoşuma gitmişti. Hani eski reklamlarda bir Ayşe Teyze vardı, çantasında her ihtiyaca çözüm olacak eşyalar , malzemeler çıkardı. İşte Melek Hanım da öyle şirin bir karakterdi benim için:)



8 Mayıs 2016 Pazar

Mine Söğüt , Beş Sevim Apartmanı

"Asıl amacı, çevresindeki insanları üzmekti. Hayata, o eğlenceli hayata devam eden ilgisiz annesini, işinden başını bir kez olsun kaldırmayıp, oğlunun yüzüne bakmayan babasını, o duyumsamazlığı cezalandırmak istiyordu."
(Sayfa 82)



Mine Söğüt ile ilk tanışmam, kapağından da anlaşılacağı üzere, bu tüyler ürpertici kitap ile gerçekleşti, ama ne gerçekleşme!
Her bir karakteri öyle etkili anlatmış ki, o karakterlerin çocukluklarının dipsiz kuyularına öyle bir dalmış ki, aman Allahım! çığlık atsan duyulmaz!
Bir kez daha anladım, her çocuğun dünyası oldukça hassas ve kırılgan... Bizim geçiştirdiğimiz, önemsemediğimiz her şey ama her şey, tahmin ettiğimizden daha büyük dönüşler yaratıyor. Çocuk sahibi olmak ne büyük bir sorumluluk Allahım ...

26 Nisan 2016 Salı

İlk Gençlik Tolstoy

"Bence her insan onuruna düşkündür, insanın yaptığı her iyi şey, kendisine olan saygısındandır."
(İlk Gençlik, sayfa 116/122)



Tolstoy, bu kitabında da tıpkı Çocukluğum kitabında olduğu gibi, kendini, ailesini ve çevresini benzersiz gözlem gücüyle bir roman tarzında anlatmaya devam ediyor.
Dikkatimi çeken bir nokta şuydu: Tolstoy dış görünüşünün yakışıklı olmadığını düşündüğü için, çocukluğunda ve ilk gençliğinde duygularında içe kapanık , davranışlarında ise oldukça hırçınmış.

12 Nisan 2016 Salı

Thomas Hardy/ Tess

"Ama Angel haksızlık etmişti! Tess yaşamı boyunca kötülük etmek diye bir şey düşünmemişti! Yine de ona hep kötülük ediliyordu! Elinde olmayan nedenlerden dolayı günahkar olmuştu. O halde neden bu kadar ısrarla cezalandırılıyordu neden?"


Kitap gerçekten çok hüzünlü bir hikayeye sahipti:( konusu çok sıradan gelebilir belki ama hüzün bu kadar iyi anlatılamazdı. Tess in , 'toplumsal değer yargıları' sebebi ile çektiği acılar bütün şiddeti ile bize de geçti sanki:(

Bu kitabın BBC 2008 versiyonu filmi de çok güzel. Film , kitapla aynı diyaloglara sahip, ayrıca Angel rolünde  eddieredmayne oynuyor. Eddie thetheoryofeverything filminde gösterdiği üstün başarı sebebiyle 2014 de En İyi Erkek Oyuncu Ödülü almıştı herkesin bildiği gibi.

3 Nisan 2016 Pazar

Allak Bullak , Bir Garip Dostluk Hikayesi

"Bir yaşlı vefat ettiğinde, bir kütüphane yok olur." 






Ben bu duygu yüklü , buram buram kitap kokulu kitap için ne söylesem boş...
Kitabı filminden, filmi kitabından güzel.
Hikayenin baş karakteri Germain, sesli kitap okurken ,okulda öğretmeni tarafından küçümsendiği günden beri , kitaplardan uzak kalmıştır. Bir gün parkta güvercinlere yem verirken çok şirin , kafasının içi raf raf kitaplarla dolu yaşlı bir hanım teyze ile karşılaşır ve sonra...
Sonrasını kitaptan okuyun ...
Ben çok ama çok sevdim. Kitaplığımın en kıymetli kitaplarından biri oldu. 
Bu kitapta çok merak ettiğim adı geçen üç kitap oldu. Birincisi okuması hala bana kısmet olmayan Camus'un Veba'sı diğer iki kitap ise:


Ve

Allak Bullak benim için artık
unutulmaz bir kitap unutulmaz bir film .
Bu arada filmin Türkçe ismi: Garip Dostluk;)

29 Mart 2016 Salı

Sunay Akın, Kırdığımız Oyuncaklar

"Atom bombası atıldığında, iki yaşında olan Sadako, on iki yaşına geldiğinde radyasonun etkisiyle yatağa düşer. Bir Japon inancına göre kağıttan bin turna kuşu yapanın dileği yerine gelirmiş. Ölümün pençesine düştüğünü öğrenen Sadako, hasta yatağında başlar kağıtlardan turna kuşu yapmaya!
5 Mayıs 1957de "Atom Bombası Çocukları" adına bir anıt dikilir Hiroşima'ya. Anıtın tepesinde omzuna turna kuşu konmuş bir kız çocuk heykeli vardır. Sadako dur o çocuk. 646. turna kuşundan sonra gözlerini kapayan Sadako'nun heykeli...
Savaşlar olmasın, çocuklar ölmesin..."
(Kırdığımız Oyuncaklar, Sunay Akın, Sayfa 74)


"Çocukluğumuzda oyunumuz, OYUN değil, en CİDDİ uğraşımızdır."


Sunay Akın yine o en coşkulu hali ile onca bilgiyi, bağlantılı hikayeleri bulmuş buluşturmuş bu kitabında da.

Bu kitabı okuduktan sonra, çocuklar için "oyun oynama" işinin ne kadar da hayati olduğunu bir kez daha anladım. Onların oyunlarına bir kez daha saygı duydum iki küçük çocuklu bir anne olarak. 

Ve çok büyüklere en büyük tavsiyem, dışarda ya da bulundukları ortamda, neşe ile oynayan, gürültü yapan çocukları gördüklerinde, gözlerini devirip, onların ailelerine o malum bakışı atmasınlar. Unutmasınlar ki bugünün neşe ve gürültü ile koşup oynayan, oyunlara doyan çocukları, yarının kendi ve çevresiyle barışık, yaşama sevinci ile dolan  mutlu bireyleri...

25 Mart 2016 Cuma

Nü Peride , Hakan Akdoğan

"Kaçmak çare miydi kurtulmaya? Kendinden ne kadar uzaklaşabilirdi insan? Nereye gidebilirdi yaşadıklarını bırakıp? Her yere kendisiyle birlikte taşımaz mıydı o sinsi acıları?"


1998'de Yunus Nadi Roman ödülünü kazanan Nü Peride ,aynı zamanda Hakan Akdoğan'ın da ilk romanıymış.
Okurken karakterlerin birbirlerine olan tutkularına, kinlerine ve takıntılarına hayret ettim. Yazarın dili ise bence oldukça çekici bir o kadar da gerilimliydi, bazı bölümlerde Tess okuyormuşum gibi hissettim:)
Kesinlikle kurgusuna hayran kaldım. Konusu öyle gizemli ki...
Neyse en iyisi siz okuyun ve sonunda da şu soruyu sorun "... bir elma, tek bir elma için değer miydi?"

22 Mart 2016 Salı

Tolstoy/Çocukluk

"Çocukluğumun o mutlu ve bir daha asla geri gelmeyecek güzelim günleri!.. Bu çağlardaki anıları kim sevmez, kim özlemle anmaz?"


Tolsoy Baba çocukluluğu anlatmış bu kitabında. Bu kitabı basılı olarak yayınlanan ilk kitabıymış. Kalemi öyle güzel anlatmış ki, çocukluk anılarını, annesine olan sevgisini, özlemini , okurken çok duygusal anlar yaşadım. Tolstoy ile birlikte ben de çocukluk anılarımı hatırladım sanki , özellikle çocukken oynadığımız oyunlar geldi hatırıma, dünyayı unuttuğumuz oyunlar.... Şimdi yaşlandık, çoluk çocuğa karıştık ve bizim oyunlarımız devam ediyor. Mesela benim oyunum, dünyayı unutmak için oynadığım bir oyun ,kitaplarla örülü kağıt bir evde, dışarda terör, nefret yokmuş gibi yaşayarak, kendimi kandırma oyunu... Ne diyor Tolstoy Baba bu kitabında:
"Oyunlar da olmasa, çocukluğumuzdan geriye ne kalır ki?"

"Çocukluğun verdiği o başıboş canlılık, sevgi ihtiyacı ve çocukluktaki inanç gücünün bir daha geri gelmesine imkan var mı?...
O ateşli DUALAR nerede şimdi? Duygusallığın o tertemiz gözyaşları..."

Dosto/Kumarbaz Üzerine

"Bazen en imkansız, en çılgınca görünen fikirler bile kafamıza öyle bir kazınır ki, bir müddet sonra onun mümkün olduğuna inanmaya başlarsınız."


Kumarbaz kitabı için çok büyük bir beklentim vardı. Ne bileyim şöyle kumar masalarında geçecek, heyecanlı bir ölüm&kalım meselesi haline gelmiş , kalbin küt küt attığı bir hikaye bekledim sanırım. Hikaye sanki zayıf kalmıştı biraz,  belki de bunun sebebi kitabın yazılış hikayesidir kim bilir?
Bence , tutkulu bir kumarbazın hikayesini anlatan bu kitabın, kendisinden çok yazılış hikayesi dikkat çekiciydi. 


Dosto, yayıncısı ile yaptığı sözleşme gereği, Kumarbaz'ı bir ay içinde bitirmek zorundaymış. Aksi halde gelecekteki tüm romanların yayın hakkını elden çıkarmak zorunda kalacakmış. Acelesi yüzünden kitabı kendi eliyle yazamamış ve kitabı kağıda yazması için bir yazıcı tutmuş. Ve bu kitabın yazılış süresi boyunca , genç yazıcı kız ile yaşadıkları ortak hisler onları aşka ve evliliğe kadar götürmüş. 

Bu arada  yaşadığımız korku, keder ve endişeden dolayı, çoluk çocuk evlere kapandık ve sanki daha çok gömdük kafalarımızı kitaplara ...

17 Mart 2016 Perşembe

Melisa Kesmez&Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz

"Kitapların içinde sakinleşirdi ruhum... okumak iyi gelirdi bana. Gerçek dünya beni içine almadığından olacak, orada bulduğum kurmaca alemlerde daha mutlu daha gerçektim. "


Bu kitaptaki kısa kısa hikayeleri ve yazarın gündelik, içten ve bizden ifadelerini , benzetmelerini o kadar çok sevdim ki, bundan sonra Melisa ne yazmışsa okurum dedim. Çünkü ben Melisa oldum, Melisa ben oldu.
En çok da "Balık Kraker" ve "İyiyiz" isimli hikayelerine bayıldım:)
Son bir alıntı kitaptan:
"Arkadaşım yanıma gelip "Nasılsın?" diye sordu. O kadar çok sormuşlardı ki bu soruyu verilecek cevaplarım biteli çok olmuştu. Ne boş soruydu bu 'NASILSIN'? ... cevabı ne kadar UMRUNDA DEĞİLDİ soranın. Başka şeyler sorsunlardı bana. Nasıl olduğumu düşünmek istemiyordum artık. Merak da etmiyordum hani."

11 Mart 2016 Cuma

Fakir Baykurt, Eşekli Kütüphaneci

Eşekli Kütüphaneci olarak bilinen güzel insan, kendisi 2005 yılında vefat etmiş, Mustafa Güzelgöz, soy ismi gibi güzel gözleriyle güzel bakmış memleketine...


Aslında bir futbolcu olan Mustafa, küçükken bile o kadar çok kitap okumayı seviyormuş ki, kör olan komşu teyzesine tam üç yıl evet üç yıl boyunca düzenli olarak kitap okumuş.
Genç bir adamken de , periler, masallar diyarı Ürgüp de kitaplık memuru olmuş ve bakmış kimseler kütüphaneye gelmiyor, onlar gelemiyorsa ben giderim ayaklarına demiş. Köy köy eşeğine yaptırdığı kitaplık sandığı ile köylü kadın, erkek ve özellikle çocuklara kitap taşımış. 
Çocuklar onun sesini duyunca koşa koşa yanlarına gidermiş. Resimli kitapları görünce sevinçten havalara zıplarmış.
Yıllarca çırpınmış, köylere kitaplık yaptırmış, 22000 kitaplı kütüphane oluşturmuş...
Yurt dışından, topluma , insanlığa hizmeti dolayısıyla ödül almış.
Daha ne hizmetler yapmış, nelere öncülük etmiş, tıpkı Beyaz Zambaklar Ülkesi ndeki örnek kişiler gibi yaşam mimarlarından biri olmuş.
Bir insan, tek bir insan bir bölgeye kitap okumayı sevdirebilir mi ,derseniz bu kitabı okuyun derim. Son söz Mustafa Baba'dan:
"Köye kitaplık açmak, çöle çeşme götürmek gibidir. Kitaplığın girdiği yerlerde, bilmezlik kaçar gider."
"Köylüler okunmuş kitapları geri veriyor, yeni kitap alıyorlar. Mustafa Bey gelenlerin adını defterden buluyor. Adların önüne günün tarihini yazıyor. Sonra da onlara yeni kitap veriyor."
Eşekli Kütüphaneci, Fakir Baykurt, Sayfa (17/146)

"Eşekli Kütüphaneci Mustafa Bey anlatıyor: Kitap sevgisi diye bir şey vardır sanırım. Ana sevgisi, kardeş sevgisi, yar sevgisi gibi bir sevgi. Bu sevgi insanın içinde doğuştan mıdır? Yoksa sonradan mı uyanır? Ben inanıyorum ki kitap sevgisi de bütün öbür sevgiler gibi doğuştan vardır; ama uyuyordur. Onun, zamanı gelince uyandırılması gerekir. "
(Fakir Baykurt, Eşekli Kütüphaneci, Sayfa 42/146)



10 Mart 2016 Perşembe

Edgar Keret, Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şöförü

Edgar Keret, İsrail li bir yazar. Bu kitabında da kısa kısa , üc beş sayfalık hikayeleri bir araya getirmiş. Bu hikayeleri farklı kılan ise karah mizahla yazılmış olması. Hayal ile gerçeği ustalıkla bir araya getirmiş yazar ve her hikayenin sonuna da vurucu ,oyunbaz bir mesaj bırakmış.



Benim en çok etkilendiğim hikaye ise DOMUZU KIRMAK isimli olandı.
Hikaye kısaca şöyle:
4,5 yaşlarında bir çocuk, babasından bir çizgi film karakterinin oyuncağını ister. Baba ise her istediğini öyle kolayca elde edemezsin önce al şu kumbarayı içine biriktir paralarını , o biriken para ile alırız istediğini der.
Her gün çocuk, sevgili domuz şekilli kumbarasını , sütünü içtiği için aldığı madeni para ile besler.
Sonra artık kumbara tamamen dolup, ağırlaşınca babası, "Hadi al şu çekici ve kır kumbarayı, sen bunu hak ettin , o oyuncağı artık alabiliriz "der.
Çocuk birden kötüleşir ve " Nasıl yani her gün beslediğim , arkadaş olduğum bu domuzu kendi ellerimle parçalayacak mıyım?"
Duygusal bir bağ kurduğu domuzcuğa ,bunu yapmak ona zor gelir. Babasına der ki "Bir  para daha atmak istiyorum, son bir para, onu da atınca yarın kırarım."
O gece herkes uyuduğunda küçük çocuk, tarlaya kadar yürür , içi para dolu domuzcuğu orada bırakır ve şöyle der:
" Artık korkmana gerek yok, seni kurtardım burayı seveceksin" 
Bu hikaye çok düşündürücü...
Küçücük çocukların iç dünyalarının, duygularının nasıl da , büyüklerden farklı işlediğini  bir kez daha gösterdi bana...

Son Mektup ( Karen Kingsbury)

"Çeşitli denemelerle yüz yüze geldiğiniz zaman,bunu büyük bir sevinçle karşılayın, çünkü bilirsiniz ki, sınanma dayanma gücü yaratır." (sayfa 81)




Karen Kingsbury Köprü adlı kitabından tanıdığım , kendisi ise oldukça dindar bir yazar. İki sözünden biri Tanrı, inanç, sabır, iyilik ve sevgi.
Bu kitabı da bence en az Köprü kitabı kadar güzeldi. Benim bu kitapta en çok sevdiğim nokta, kurmaca karakterler de olsa, bazı karakterlerin iman gücüydü. Ne kadar aceleleri de olsa, kendi kutsal kitaplarından bir cümle okumadan evden dışarı çıkmamaları ve o sözün o güne yön vermelerini sağlamaları, kendi genç kız&oğlan çocuklarını çok fazla baskı altına almadan ,dini öğretileri yaşamalarını sağlamak adına, onlara iyi örnek  olma çabaları...
Sonuç olarak ben beğendim ,kendi tarzı içinde okunabilecek akıcı kitaplardan biriydi . Ayrıca yazarın bir serisi içindeki ilk kitaptı. Çünkü orijinal adı Take One ve goodreads e göre Take Four a kadar bir dörtlü seriye dahil bu kitap:)

2 Mart 2016 Çarşamba

Hayal Kahramanları, Sunay Akın

"Çocukluğu savunan, büyüklerin dünyası tarafından işgal edilmesine engel olan en büyük güç , hayal kahramanlarıdır."

"En korktuğum, en çekindiğim adamlar, gözlerinde bir damla çocukluk ışığı kalmamış olanlardır."



Sunay Akın'ın emeğine, yüreğine, kalemine sağlık...
Öyle güzel hikayeler ve o gerçek hikayeler arasında öyle güzel  bağlantılar kurmuş ki, hayran kalmamak mümkün değil.
Bu kitapta beni en çok etkileyen hikaye ise sessiz kahraman Şarlo'nun hikayesiydi.
Şarlo'ya bir gün sorarlar: "Sen Yahudi misin? "Şarlo şöyle der: " Ben Yahudi değilim ve bende bir damla Yahudi kanı yoktur. Ama bana Yahudi dendiği zaman ses çıkarmıyorum. Yahudi olsaydım pek memnun olurdum. Çünkü ben de HER MİLLETTEN bir parça vardır."
Bu söz bana Barış Manço'nun bir şarkısını anımsattı:
Hemşerim esas memleket nire?
Dedim ya yahu bu DÜNYA benim memleket...

Körleşme, Elias Canetti Yorumum

"...Kitaplığını o denli çok seviyordu ki, kitaplığı onun için insanların yerini tutuyordu. "




Körleşme 'nin kahramanı Prof. Peter Kien, biz kitap delilerinin hayal ettiği biçimde 25 bin kitabı ile beraber yaşıyor. Kendine kalan miras sayesinde geçim sıkıntısı da çekmiyor. Zamanını evinde, sadece kitaplarıyla geçiriyor. İstediği kitabı satın alabiliyor.
Peter Kien'in insanlarla ilişkisi ise yok denecek kadar az. Yolda adres sorana bile dönüp cevap vermiyor:)
Eşi, dostu yok.Tek akrabası olan kardeşi ile de görüşmüyor.Çok ünlü bir sinolog olmasına rağmen uluslararası toplantılara bile tenezzül edip katılmıyor.
Çocukluğundan beri kör olmak ve kitap okuyamamaktan korkan Kien ,aslında tam bir körlük içinde olduğunu bir türlü fark edemiyor ama sonra öyle olaylar oluyor ki hayatın sillesini yiyor bizim prof... Hayatında aklına gelmeyecek kişilerle görüşmek  zorunda kalıyor... Ah neler oluyor neler ...
Kitabın ilk bölümleri çok akıcı ve eğlenceliydi yalnız, orta kısmı büyülü gerçeklikle süslenmişti ,yani hayal gerçek karıştı okurken, dili de biraz yavaşladı. Hatta uçuk kaçık karakterlerle ,hikayenin takibi biraz zorlaştı ;(
Son bölümde ise konu güzel toparlandı.
Sonuç iyi ki okudum dediğim ,sıkı bir kitap oldu.
Körleşme hepimizin yaşadığı bir olay. Aydınlardan tut da halkın her kesimi körleşme içinde biraz...Gözlerimiz görüyor çoğu gerçeği , ama biz görmezden gelerek , kendi küçük dünyamızda yaşamaya devam ediyoruz... Belki de her şeyi görsek , hayat daha da çekilmez olurdu.

Hoşuma giden alıntılar:
*Bilgisiz kişinin elinde kitaplar savunmasızdır.
*Doğru yolu görüp de oradan gitmemek yüreksizliktir.
*Susmak zorunda olduğunu bilmek, ona susmaktan daha zor geliyordu.
*Yüzdeki ifade, her şeyin anahtarıdır.
*Kadınlar aşık olduğunda, kişiliklerini yitirirler.

25 Şubat 2016 Perşembe

Öksüzler Treni

"Yani her şeyin bir sebebi olduğuna inanmak, en KÖTÜ deneyimlerden bile bir anlam çıkarmak, insanın doğasında olan bir şey mi? diye sordu Moly..."




Kitap gerçekten sarıp sarmayalan bir hikayeye sahipti. Her bölümünü merak ve beraberinde getirdiği hüzünle okudum. Olayların, bir zamanlar yaşanmış gerçek olaylardan esinlenerek anlatıldığını öğrenince de daha vurucu oldu kitap benim için...
Ama alıntı sözde de belirtildiği gibi bazen kötü görünen şeyler hayır, hayır görünen şeyler de kötü sonuçlar doğurabiliyor...
Biz hep güzel düşünelim, ne de olsa güzel düşünen güzel görür, güzel gören , her koşulda hayata tutunmasını bilir...

14 Şubat 2016 Pazar

Oya Baydar / Yetim Kalacak Küçük Şeyler

"Anlar kişinin mahremidir, riya bilmez bir aynanın karşısında çırılçıplak kendisidir. Kişi göçüp giderken o küçük şeyler de hiçliğe karışır, yitip gider. Gün gelip vaktin daraldığını hissettiğinizde anlarınız yok olmasın, bilinmez boşluğun bir yerlerinde yaşasın istersiniz. Sizi siz yapan o küçük şeyler yetim kalmasın diye oturup yazmaya başlarsınız."


Oya Baydar'ın kendi hayat öyküsünden yola çıkarak kaleme aldığı bu otobiyografik anlatı kitabını okurken çok etkilendim. Oya Baydar'ı yakından tanımayan biriydim , şimdi ise her özelini bilen biri oldum.
Küçük kızken yaşadıkları , özellikle çok duygusal bir dille sunulmuştu. Çok beğendim kitabı çok...
Oya Baydar, neden hep kısa saçlı olmayı ,neden koyu renk kıyafet ve pantalon giymeyi tercih ediyor artık bunu bile daha iyi anladım...

8 Şubat 2016 Pazartesi

Yaz Korkuları Fadime Uslu

"Değiştiremediğin geçmişi, konuşarak ne kadar deşebilirsin ki..." ( 48/90)


Fadime Uslu'nun, Gölgede Yaşamak adlı öykü dosyası,  2011 Yunus Nadi Öykü Ödülü'ne değer görülmüş.
Yeni öykülerini ise Yaz Korkuları isimli, 90 sayfalık bu kitapta bir araya getirmiş. Öykülerinde zamana direnen sevgiler ve karakterlerinin sessiz çığlıkları vardı sanki.
Kitaptaki öykülerinde hem günlük hayat hem de psikolojik anlatımlar yer alıyordu.
Benim notum ise beş üzerinden üç olurdu.

Yazar sanki yaşadığı, gözlemlediği, tanık olduğu durumları , öykü olarak anlatmıştı. Bazı hikayeleri fazla beni sarmadı. Anlatım dili çok ustaca kesinlikle, ama yazar söz sanatı ve durum benzetmeleri yaparken bazı öykülerini havada bırakmış sanki...

Yani bir kitabı acımasızca eleştirmek kolay tabii , ben ise okuduğum kitabı eleştirmekten öte , onun bende hissettirdiklerini ve düşündürdüklerini puanlıyorum.

1 Şubat 2016 Pazartesi

Kafamda Bir Tuhaflık, Orhan Pamuk

"...oysa aşık olmak, Allah'ı sevmek gibi ilahi bir duygudur ki, insanın tek bir takıntısı kalmaz..."


Bu kitabı okuyunca şöyle dedim, 'Sahi neydi aşk?'
Bir erkek bir kadının gözlerinin güzelliğine mi , yoksa sözlerinin güzelliğine mi aşık olur?
Aşk ve şüphe bir arada olur mu?
Aşkta evlilikte niyet mi yoksa kısmet mi önemlidir?
Resmi görüş ve şahsi görüş ne demektir?
Mesela benim bu kitap ile ilgili resmi görüşüm beş üzerinden beş.
Lakin şahsi görüşüm beş üzerinden üç...Neden mi?
Ben Türkiye'nin siyasi gündemi ile paralel giden bu hikayede, Mevlut ve Rahiha'yı daha çok okumak isterdim, onların aşklarını , hayattan umduklarını daha da derinden hissetmek isterdim. 
Ama işte insanoğlu, koca kainatta küçücük nokta, içinde koca koca alemler barındıran, işte o yüzden hiçbir kitap bir insanı bile tam olarak anlatamaz, insan bile kendine , kendini anlatamazken...
Alıntılar:
"İnsan şehirde kalabalık içinde yalnız olabilirdi ve şehri şehir yapan şey de zaten kalabalık içinde insanın kafasındaki tuhaflığı saklayabilme imkanıydı..."
(Sayfa 98, Kafamda Bir Tuhaflık, Orhan Pamuk)
"İki tür aşk vardır. Birincisi, birisini hiç tanımadığın için aşık olursun. Çoğu çift zaten evlenmeden önce birbirini biraz tanısalardı asla aşık olmazlardı.
Bir de evlendikten sonra , birlikte bir hayat geçirdikleri için aşık olanlar vardır ki, bu tanımadan evlenmenin bir sonucudur.
...
Aslında en iyi aşk, değil tanımak, hiç görmediğin kişiye duyulan aşktır. 
Körler iyi aşık olur mesela."
Kafamda Bir Tuhaflık, Sayfa 127


31 Ocak 2016 Pazar

Çavdar Tarlasında Çocuklar

"Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir.
Ama öylesi pek bulunmuyor..."
(23/198)


Kitabı çok beğenerek okudum. Holden'in hikayesi aslında sahte davranışlarla dolu tüm insanların hikayesi.

Holden yaramaz bir karakter ama bence oldukça ahlaklı ve duygusal. Neden mi?
Çünkü bir kız ile yakınlaştığında cinsel anlamda, kız pişman olup "DUR " deyince DURUYOR! Halbuki arkadaşları  durmuyor. O duruyor çünkü kızların duygularına karşı hassas.

Küçük kızkardeşi ile öyle yakından ilgili ki, onunla vakit geçirmeyi çok seviyor, bu ilgi "geçiştirmeli ve yalandan" bir ilgi değil, bu gerçek bir ilgi.

15 Ocak 2016 Cuma

Şeytan, Tolstoy

"Evet, gerçekten de öyle bir serseriyim ki; bir karım var hem de üstelik öylesine iyi bir kadın ve ben, yabancı çekici bir kadının peşinden koşuyorum." ( 77)
İncecik bir Tolstoy kitabı ve iki sonu var... İki farklı son, sanki tahmin edilen bir üçüncü seçenek olan sonu da okuyucuya bırakmış Usta.



Alıntıdan da anlaşılacağı üzere , içindeki ahlak dışı cinsel arzulara yenik düşmekten korkan bir adam ve bunu ona sürekli hatırlatan Şeytan!
Bakalım bu iç savaşı kim kazanacak?
Bir solukluk, akan giden bir hikaye. Özellikle erkeklerin iç dünyasını anlamak adına okunmalı . O zaman onların bu yaşadıklarına benzer  iç savaşlar daha iyi anlaşılabilir belki de...
Bence sonuç, eşine sadık kalabilmeyi başarabilen  ahlaklı bir erkek , aslında içinde Şeytan ile  büyük savaşlar veriyor olabilir...
#HerAyBirTolstoy

12 Ocak 2016 Salı

Sunay Akın, Geyikli Park Üzerine

"Bazen mehtaplı gecelerde  yataklarımızda uyurken, meşum bir uğultu veya kulakları parçalayan seslerle uyanırdık! Tayyareler gelmiş ve bomba atmaya başlamıştır. O zaman biz vücutlarımıza giyebildiğimiz şeylerle dışarıdaki bahçelere kaçar, asker battaniyelerine sarılarak küçük kardeşimle bekler dururduk."

Bu sözler kimin mi Ali 'nin, 8 yaşındaki Ali'nin...
Ali kim mi?
Hani şu çocuk yaşta iki çocuğu olan, sarsıcı savaşın ölümcül etkilerine dayanamayan iki kez intihar girişimde bulunan Hüsnüye Hanım'ın oğlu Ali, yani Sabahattin Ali...
Şimdi S.Ali'nin o yüreklere dokunan tüm sözleri daha çok anlam kazanıyor bende...
Savaşı yaşamış , hasta annesi ile sevgiye aç büyümüş bir çocuk...
Daha bu kitapta ne çocuklar var,
o çocuklar ki hepsi büyüyünce ilkleri başaran çocuklar...
Mesela

📌Haluk Oral, Arıburnu 1915 kitabının yazarı, O ki daha küçücük bir çocukken, elinde şarapnel parçaları yüzünden oluşan ciddi yanık yarası sebebi ile dedesinden korkan bir çocuktu. Demiş ki " Dedemin o sakat elinden korkar, ondan hep uzak durmak isterdim. O yara izinin sebebini yıllar sonra öğrendim. Çanakkale yi anlatan tüm filmler, sırf KIYMETİNİ BİLEMEDİĞİM O ELİ TUTMAK içindir."

📌Cavit Cav, ilk milli bisikletçimiz ki, 1924 yılında gerekli bisikletleri olmadıkları için Paris Olimpiyatları na katılamamış ama sonraki 1928 Amsterdam Olimpiyatları'na katılmak için ekibiyle 4 ay önceden oralara gidip, gündüzleri bisiklet fabrikasında çalışıp, bisiklet parası için , iş sonrasında da antreman yapmışlar ve sonuç , hiç değilse bu kez bisikletimiz olduğu için yarışa katılabildik olur.
📌Besim Ömer Akalın, ülkemizdeki ilk kadın doğum uzmanı olan doktordur. O nun sayesinde çok büyük gelişmeler olmuştur. Kadınlara ilk yardım ve hastabakıcılık dersleri vermiş ve o kadınlar savaş sırasında askerlere gaz maskeleri yapmış, yardım sağlık çadırlarında hayatlar kurtarmaya çalışmışlar ve küçük bir ayrıntı, ünlü Titanik gemisinde ,gemiyi kaçırdığı için , o felaketten kurtulan kişidir...

Bu kitapta daha ne ayrıntılar var...
Neyse Sunay Akın bence bir çılgın tam bir tutkulu çılgın! O kadar bilgi, belge, olayların geçtiği yerleri ziyaret etme, günlüklere ulaşma ... O halde haydi #heraybirsunayakinkitabi