19 Mart 2018 Pazartesi

Dünya Ağrısı, Ayfer Tunç

"Dünyada dünya ağrısını dindirecek bir yer var mı?
Yok. 
Dünyanın kendisi ağrı."



Ayfer Tunç'un çok etkilenerek okuduğum Dünya Ağrısı romanı , bence
ruha ağır gelen kitaplardan biri.
İki arkadaşın duyguları ve hayatı acımasızca sorgulaması bazı okuyuculara ağır gelebilir.
Kitap ayrıca kişisel çıkmazların yanında 
ülke meselelerini ve tarihte yaşanmış ,
acısı hala taze olan bölgesel olayları da okuyucuya hatırlatıyor.
Yazarın muhteşem anlatım dili ise tartışılmaz bir güzelliğe sahip. Altı çizilecek onlarca söz, anlatılan acıları daha da ağır yapıyor.
Adeta okudukça dünya ağrınız artıyor...

Hannah Kent, Ölü Gömme Törenleri

"Bir insanın ne yapmış olduğunu bilmek başka, o insanı tanımış olmak başka...

Nasıl davrandığına bakarak bir insanı tanıyamazsın..."




Anlatım diline hayran kalarak okuduğum bu güzel kitap, 1800’lerde soğuk ve yoksulluk kokan İzlanda kırsalında yaşamış 

Agnes Magnusdottir’in yürekleri acıtan gerçek hikayesini anlatıyor.


"Ölmem gerektiğini söylediler. O adamların soluğunu çaldığım için beninkinin de çalınması gerektiğini söylediler."


1828 yılında Kuzey İzlanda’daki bir çiftlikte vahşice öldürülen iki adamın katil zanlılarından biridir Agnes.

Agnes'in hayat hikayesi gerçekten çok acı...

Kitaptaki hikayenin temposu aslında biraz düşük.

Ama bir hikaye ancak bu kadar durağan bir anlatımı ,

bu kadar güzel kaldırabilir, çünkü 

bence 

anlatılanları sindirip, 

yaşananların karanlığını ve o derin çaresizliği hissedebilmek 

için okuyana 

biraz zaman tanımak gerekiyor.


26 Şubat 2018 Pazartesi

Robinson Crusoe , Daniel Defoe

“Gemisi kazaya uğrayıp da ıssız bir adaya düşmüş, yapayalnız bir adam gibi yaşadığımı düşünüyordum.
Ama bu, nasıl da gerçek oldu!”




Kitap gerçekten unutulmaz bir yolculuk ve deneyim yaşattı.
Bizim gibi her şeyi hazır elde etmeye alışmış, tüketim insanlarına , ders verecek güzel bir hikaye.
Hayatta kalma mücadelesi ibretlik. Her başarı ayrı bir cilt kitap sanki...

Mesela bu kitapta
karakterin bir dilim ekmek için aylarca beklemesi 
onu tohumdan ,başağa 
başaktan, hasata, 
hasattan didinerek taştan yaptığı değirmenden una dönüştürmesi
sonra kendi yaptığı taş fırında onu pişirmesi...
En sonunda , büyük bir gururla, ağzına aldığı o bir ısırık ekmeğin lezzeti 
sanki hala damağımda...


Alıntılar

"İnsan ne kadar kötü duruma düşerse düşsün, bunun daha kötüsünü düşünerek kendisine mutlu olacak bir şeyler bulabilir."

"Hepimiz çömlekçinin elindeki çamura benzeriz.
Hiçbir çömlek dönüp de O'na: "Neden beni böyle yoğurdun?"
diyemez."

"Biz böyleyiz işte, elimizdekilerin değerini ancak onları yitirince anlarız."







1 Şubat 2018 Perşembe

Vegetaryen, Han Kang

"Ansızın bu dünyada hiç yaşamamış olduğu hissine kapılması onu şaşırtmıştı. Bu doğruydu. Hiç hayatını yaşamamıştı. "


İşte yazarına "2016 Uluslarası Man Booker Ödülü'nü " kazandıran bu kitapta, Yonğhe,  memur kocası ile birlikte sıradan bir yaşam sürerken gördüğü rüyaların ardından vejeteryan olmaya karar veriyor ve evdeki et, balık ve hayvani ürünleri çöp poşetlerine dolduruyor.


Sonrasında gelişen hikayeler ise gerçekten oldukça vurucuydu bana göre...


Han Kang’ın bence sade, akıcı bir anlatımı var. Sıkılmadan kitabın sonuna geldim. Ben biraz yazarın kalemini

Haruki Murakami tarzına benzettim. 


Üç bölümden oluşan bu kitabın sadece ikinci bölümü beni biraz rahatsız etti.

Kitabı çok beğendiğimi söyleyemesem de kitaptaki hikayeden etkilendiğimi söyleyebilirim.




30 Ocak 2018 Salı

Tespih Ağacının Gölgesinde, Harper Lee

"Her insanın adası, her insanın bekçisi kendi vicdanıdır."
(Sayfa 228)



Kitabı okumayanlar dikkat etsin, bundan sonra yazdıklarım ayrıntılı yorum içerir. 

Amerikan edebiyatının başyapıtlarından biri olan, Pulitzer ödüllü Bülbülü Öldürmek’in unutulmaz karakteri "Jean-Louise “ yani Scout' u çoğumuz tanıyoruz ve onun unutulmaz , bize insanlık dersi veren babası Atticus'u...

İşte 20 yıl sonra Scout ,New York’tan çocukluğunun geçtiği kasabaya, eve dönüyor. 
Çocukluğunda eşitlik ve adalet diyen , karşısında birini gördüğünde onda "deri rengi ve ırkı " yerine "insanı" gören babası Atticus, onu hayal kırıklığına uğratıyor ....

Keşke okumasaydım da kafamdaki Atticus karakteri öyle sevdiğim halde kalsaydı dediğim bir kitaptı.
Bir insan hem ırkçı ,hem adalet temsilcisi nasıl olabilir ona aklım yatmamıştı bir şekilde. 
Ne kadar kitabı "tarafsız bir gözle" okumaya çalışsam da Atticus karakterinin değişimini vicdanım kabul edememişti...

Ayrıca kitabın sonu da çok özensiz ve hızlıca bitirilmişti bence.

Şeray Şahiner, Kul


"Mesela ocakta sürekli kaynayan bir çaydanlık demekti aile."
(Sayfa 27)

"Ama iyiydi umut, insanın içinde bir ses oluyordu."
(Sayfa 63)



Yazarın kalemini,bu kitabı ile tanımış oldum.
Beğendiğimi söyleyebilirim.
Yalnız hikayesi beni çok etkilemedi.

Evet yazar, Mercan isimli apartman görevlisi ,kadın karakterinin derin yalnızlığını ve onun mecburiyetten doğan TV ile olan kuvvetli bağını güzel anlatmış, lakin kendini çok tekrar etmiş.
Bir noktadan sonra sıkmaya başlıyor hikaye okuyanı...
Zaman ayırıp bu yalnızlık hikayesini okuyorsunuz ama aradığınız bir şey var her sayfada...
Onu sanki ne yazar bulup yazmış , ne de siz metinlerin içinden bulup çıkarabilmişsiniz.
Sonuç, çok büyük beklentilere girmeden okunabilecek bir kitap.

26 Ocak 2018 Cuma

Saplantı , Javier Cercas



“Yalnızlık, delilikle kapı komşusudur.”

(sayfa 59)


Yazar yirmili yaşlarda yazdığı bu kitabı için “Bu benim en iyi kitabım olarak kalacaktır. ; Ayrıca şunu da eklemeliyim ki, kimi biçem ve noktalama ayrıntılarını düzeltmiş olsam da, bu metin özünde orijinalinin birebir aynısı.”

demiş:)

Ben bu kitabı çok beğendim. Anlatım dili akıcı ve oldukça dikkat çekici. Konusu ise değişik ve biraz ürpertici.

Bir apartmanda yaşayan gerçek insanların bir gerilim romanına konu edilişi düşünüldüğünde gerçekten tüyleri diken diken eden bir öyküyü gözlerinizde canlandırabilirsiniz sanırım...


11 Ocak 2018 Perşembe

Tarihi Hoşça Kal Lokantası, Şermin Yaşar

“Yıllardır devam eden bir alışkanlıkla, dışarda kitap okurken her sayfayı bitirdiğimde, kafamı kaldırıp etrafıma bakınırım.
Kitaplar güzeldir ama gerçek hayatı kaçırmamak da güzeldir.”(Sayfa 140)


Bu güzel kitaptaki her güzel hikayeciği bitirdiğimde ben de kafamı kaldırıp hayata baktım. Yazarın anlattığı, her satırı “yaşanmışlık” kokan , hikayeciklerde önce gülmekten elimdeki kitabı yere düşürdüm sonra, güldüklerimden utandım , hüzüne boğuldum.

Mesela “Zarif’in Hikayesini” okurken,Zarif’in anlattıklarına deli gibi gülerken , bir yanda da o adamın zarif ruhunun nasıl da örselendiğini gördüm. Karısını üç kere öpen ,yalan söylemeyen , kuralları çiğnemeyen , kimseye zararı dokunmayan zarif adamın alnında taşıdığı ‘saf damgasını’ gördüm, üzüldüm...

Sonra “Kaybetmek bizim işimizdir.” diyen ve “Tarihi Hoşça Kal” lokantasını işleten adamın hikayesini dinledim. Sordu biri ona; “İşler pek iyi durmuyor, başarısızlığınızın sırrını öğrenebilir miyim?”
O da başladı anlatmaya , “ Bizimkisi tam bir başarısızlık örneği...”

“Bekleme Salonu” hikayesinde bir kadın gördüm koltukta derin derin düşünen arada gülümseyen... Öyle şeyler anlattı ki , gülmekten karnıma ağrılar girdi.
Söylediği son cümlesi ise yüreğimde geçmez yaralar bıraktı:(

“Hacıanne” hikayesini okurken, üşüdüğünü söyleyerek kat kat giyinen , bir de üzerine kilim örten Hacıanne ‘de kendi rahmetli anneannemi gördüm...
Hacıanne de çok güldürdü ama sonra...

Neyse... gerisini siz okuyun. Küçük küçük birçok hikaye var kitapta...
Okurken hem ağlayın hem gülün... Hayat da böyle değil mi, hem ağlatır hem güldürür insanı...