15 Ağustos 2014 Cuma

Kitaplar Aşkına



Orjinal adı The Cherry Cola Book Club  olan yani, Kirazlı Kola Kitap Klubü olan kitabı biraz hayal kırıklığı ile okudum :)Bence, kitabın ismini Kitaplar Aşkına diye çevirdikleri için, kitap büyük bir beklentiye sebep oluyordu okuyucuda. Ama çok iyiydi , iyi ki de okumuşum diyemeyeceğim:) idare eder bir kitaptı benim için. Diyaloglar çok düz, karakterler çok sıradan ve zayıftı. Kitaplar Aşkına deyince, kitaplarla içli dışlı bir hikaye bekledim ama, hikaye çok da tatmin edici olmadı benim için:) Peki hikaye ne derseniz, bir kasabanın Halk Kütüphanesi, belediyenin fon yetersizliği yüzünden kapanma tehlikesi altında kalıyor. Kütüphanenin yöneticisi ve çalışanı ise onu açık tutabilmek için, kendilerine tanına süre içinde , kasabadaki kitapseverlerle birlik olup bazı çalışmalara başlıyor. İlk olarak bir kitap klubü açıyor. Burada hem hazırladıkları yemekleri yiyorlar hem de ortak karar verdikleri bir kitap ve onun karakterleri hakkında sohbet ediyorlar. Böylece kütüphaneye olan ilgiyi arttırmak ve kütüphaneyi ,okuyucu destekleriyle,  ayakta tutmak istiyorlar, bakalım başarabilecekler mi? Bu kitap klubünde adı geçen iki kitap vardı : Birincisi, Rüzgar Gibi Geçti , diğeri Bülbülü Öldürmek , ben de bu kitapları merak ettim , okuduğum bu kitap sebebiyle . Bu kitapları , özellikle Bülbülü Öldürmek kitabını,  elime geçince okumak isterim. Çünkü bu kitap ile ilgili geçen diyaloglar çok iyiydi, bahsi geçen bu kitabı çok merak ettim, beyazların ırkçılığını konu alıyormuş ve kitap zamanında çok ses getirmiş... Film uyarlaması ise oscar ödülleri almış. Sonrasında ise siyahilerin haklarını kazanmalarına sebep olmuş ...

Sonuç olarak, okunabilir bir kitap, kapak resmi ve kitabın adı güzel. Yalnızca okurken çok beklentiye girmeyin...

<a href="http://www.bloglovin.com/blog/12471705/?claim=adtxymyt8p2">Follow my blog with Bloglovin</a>

12 Ağustos 2014 Salı

Albert Camus ( Yaz kitabı)

" Deniz laciverttir, yol donmuş kan rengi, plaj sarı. Yeşil güneşle, herşey ortadan silinir, bir saat sonra kumullardan ay akar. O zaman bir yıldız yağmuru altında taşkın geceler başlar. Ama bu anlattıklarım paylaşılamaz, bunu yaşamış olmak gerekir..."   Bu güzel satırların yer aldığı Albert Camus'a ait , yazarın deneme yazılarının yer aldığı 75 sayfalık Yaz isimli kitabını büyük bir keyifle,gün içinde  dalgaların sesini dinlerken, çocukların neşeli kahkahalarını duyarken, bir deniz manzaralı kahvede demli bir çay içerken , bazen de yemek siparişi beklerken okudum:) Dağa, denize , güneşe, doğaya derinlemesine bir sevgi duymuş, hep oralarda kendine bir sığınak aramış

Yazar önce , Cezayir ( doğup, büyüdüğü ve üniversite okuduğu yer), Oran şehrini oradaki turistlik yerleri, anıtları , tarihş yerleri anlattı, oyunlarından, insanlarından bahsetti. Sonra kalk Paris'e gidelim dedi , yazarlık zamanlarını anlattı. Yazarları eleştirdi. Kendisine de 'uyumsuz yazar' dedi. Daha sonra ise, bindirdi bir gemiye, gemi günlükleri dediği bölümde, okyanus okyanus gezdirdi. Sonsuz mavilerlerle, insanın gizemlerini, tutkularını ve özlemlerini birleştirdi. O anlattı ben dinledim, iyi ki de dinledim... 

" Umutsuzluk sessizdir, gözler konuşacak olursa, sessizlik bile bir anlam saklar. Gerçek umutsuzluk, can çekişme , mezar ya da uçurumdur..." 

Deneme tarzı bu kitabı okuduğunuza pişman olmayacaksınız sevgili Albert Camus seven kitapseverler...

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Yüzyıllık Yalnızlık

 ‘Gabriel Garcia Marquez' in yazmış olduğu, 1982 Nobel Edebiyat Ödülü‘ne layık görülmüş, bir klasik haline gelmiş Yüzyıllık Yalnızlık kitabını okudum  sonunda. Bu kitabı gerçekten merak ediyordum ama buna rağmen okumayı da hep erteliyordum. Şimdi ise , iyi ki bu sıradışı ve eğlenceli kitabı okumuşum diyorum. Zaten kitabın zengin , eşsiz anlatım diline,nobel ödülü almış edebi değerine diyecek bir söz yok! Çünkü Marquez’in anlatış biçimi, cümleleri, kitabın akışına baktığım zaman mükemmeldi.  Konular ise oldukça sıradışı hatta çılgınca:) Yazar , öyle yazmış ki romanı, nefes alıp dinlenecek vaktim olmadı sanki okurken:) Hep bir aksiyon hep bir sıradışılık ama hep sonunda hep yalnızlık...  İnsanın en temel sorunu 'yalnızlık' ancak bu kadar güzel romanlaştırılabilirdi.
Peki bu kitapta kimler var derseniz: 
🔹Aynı isimdeki çocuklar 
🔹Uykusuzluk salgını, yıllarca durmadan yağan yağmur
🔹Tanrı'nın fotoğrafını çekmeye çalışan bir rahip
🔹Savaşlarda ömrü geçmiş ve her seferinde ölümden kurtulmuş , 17 ayrı kadından 17 tane de oğlu olmuş bir Albay
🔹Toprak , sıva yiyen bir kız
🔹Cennete, ipteki çarşaflarla birlikte uçan bir kız
🔹Anne karnında hıçkırıklarla ağlayan bir bebek
🔹Halasına ve teyzesine aşık yeğenler
🔹115 yaşına kadar yaşayan  bir kadın
🔹Domuz kuyruklu doğan bir çocuk
.... Olaylar kulağa oldukça sıradışı ve bir o kadar da gerçekten de olabilecekmiş gibi geliyor değil mi?  Zaten yazar da kitabın arkasına şöyle yazmış:" Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmaya başladığımda çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları bir örnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım, ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü olağan şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım, kitabımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız."