11 Ağustos 2014 Pazartesi

Yüzyıllık Yalnızlık

 ‘Gabriel Garcia Marquez' in yazmış olduğu, 1982 Nobel Edebiyat Ödülü‘ne layık görülmüş, bir klasik haline gelmiş Yüzyıllık Yalnızlık kitabını okudum  sonunda. Bu kitabı gerçekten merak ediyordum ama buna rağmen okumayı da hep erteliyordum. Şimdi ise , iyi ki bu sıradışı ve eğlenceli kitabı okumuşum diyorum. Zaten kitabın zengin , eşsiz anlatım diline,nobel ödülü almış edebi değerine diyecek bir söz yok! Çünkü Marquez’in anlatış biçimi, cümleleri, kitabın akışına baktığım zaman mükemmeldi.  Konular ise oldukça sıradışı hatta çılgınca:) Yazar , öyle yazmış ki romanı, nefes alıp dinlenecek vaktim olmadı sanki okurken:) Hep bir aksiyon hep bir sıradışılık ama hep sonunda hep yalnızlık...  İnsanın en temel sorunu 'yalnızlık' ancak bu kadar güzel romanlaştırılabilirdi.
Peki bu kitapta kimler var derseniz: 
🔹Aynı isimdeki çocuklar 
🔹Uykusuzluk salgını, yıllarca durmadan yağan yağmur
🔹Tanrı'nın fotoğrafını çekmeye çalışan bir rahip
🔹Savaşlarda ömrü geçmiş ve her seferinde ölümden kurtulmuş , 17 ayrı kadından 17 tane de oğlu olmuş bir Albay
🔹Toprak , sıva yiyen bir kız
🔹Cennete, ipteki çarşaflarla birlikte uçan bir kız
🔹Anne karnında hıçkırıklarla ağlayan bir bebek
🔹Halasına ve teyzesine aşık yeğenler
🔹115 yaşına kadar yaşayan  bir kadın
🔹Domuz kuyruklu doğan bir çocuk
.... Olaylar kulağa oldukça sıradışı ve bir o kadar da gerçekten de olabilecekmiş gibi geliyor değil mi?  Zaten yazar da kitabın arkasına şöyle yazmış:" Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmaya başladığımda çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları bir örnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım, ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü olağan şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım, kitabımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız."



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder