12 Şubat 2015 Perşembe

Ölü Canlar : Gogol



"Okuyucunun kahramanımdan hoşlanmamış olması bence önemli değildir... İçimizden hanginiz, sakince düşündükten sonra, acaba Çiçikof'da görülen şeylerden bazıları bende de yok mu demeye cesaret edebilir?"

Evet Gogol böyle diyordu bu kitapta. Çiçikof erdemli değildi, dürüst de değildi; ama klise önünde gördüğü kimseyi de para vermeden geri çevirmezdi. Çalışkandı, azimliydi. Peki neydi onu bu kötü yola iten , o bir alçak mıydı?  Gogol bu soruya da , romanda araya girip şöyle cevap vermişti " Niye bir alçak olsun, 'işini bilir ' demek daha doğru olur. İçindeki tutku ve sahip olma hırsıydı her şeye sebep olan..." 

Ben çok beğenerek okudum kitabı. Gogol, toplumsal iki yüzlülüğümüzü bize anlatmış. Yıllar önce Rusya'nın özentiyle dolu halkını anlatmış ama hiçbir şey değişmemiş insanlıkta... Kitabın konusunu anlatıp, sihrini bozmak istemiyorum...



 Gogol tam bir ustaymış . Gel gör ki sonu kötü olmuş... Kitabın önsöz bilgisine göre, Yazar çeşitli sebeplerden dolayı girdiği depresyon sonucu, kendini aç bırakma yolu ile öldürmüş yavaş yavaş... Bu kitabın ikinci cildinin sayfalarını da o ruh hali ile yakmış...

En beğendiğim alıntılar:

"Çocuklarınıza örnek olmadan, onları iyi eğitemezsiniz..." ( Ölü Canlar/Gogol) 

"Her yaşta, o yaşın tatlı zevklerini tadarak yaşayınız, insanca duygularınızı küçümsemeyiniz, çünkü o tatlı hayat dolu zamanlar, bir daha ele geçmez, geri gelmez. İhtiyarlık, sert ve merhametsizdir; hiçbir şeyi geri vermez, hiçbir şeyin tekrar yapılmasına izin vermez... ( Ölü Canlar/Gogol) 

Franz Kafka |Babaya Mektup

"Bu söylemek istediğim şey hakkında bir tür sezgiye sahipsin tuhaf bir biçimde. Örneğin kısa bir süre önce bana şunları söyledin: “Seni hep sevdim, dışardan sana karşı diğer babaların davrandığı gibi davranmasam da, çünkü ben başkaları gibi yapmacık tavırlar takmamam.” Şimdi, baba, ben senin bana karşı hissettiğin içten yakınlıktan genel olarak hiçbir zaman kuşku duymadım, ama bu imayı doğru bulmuyorum. Sen yapmacık tavırlar takınamazsın, bu doğru; ancak sadece bu nedenle başka babaların yapmacık davrandıklarını iddia etmek ya üstünde durulması gerekmeyen, basit bir iddiacılıktır ya da belki de ve bence gerçek budur aramızda bir şeylerin yolunda gitmediğinin ve buna elinde olmadan senin de yol açtığının örtülü bir ifadesidir. "


"İlk yıllardan yalnızca bir olayı doğrudan hatırlayabiliyorum, belki sen de hatırlarsın. Bir keresinde gece vakti durmadan su diye mızırdanıyordum, kuşkusuz susuzluktan değil, belki kısmen sinirlendirmek, kısmen de kendimi oyalamak için. Birkaç sert tehdit fayda etmeyince, beni yatağımdan almış, sahanlığa taşımış ve geceliğimle kapalı kapının  önünde, kısa bir süre yapayalnız bırakmıştın. Bunun doğru olmadığını söylemek istemiyorum, belki de gece huzuru sağlamak o sırada ancak bu yolla mümkündü, ancak burada senin eğitim yöntemlerini ve bunların üzerimdeki etkilerini açıklamak istiyorum. O zaman herhalde uslu durmuştum sonrasında, ancak bu olay içimde bir tahribata yol açtı."

Aylar önce okumuş olduğum bu kitapta yazan mektuptan çok etkilenmiştim. Kafka'nın babasıyla olan çatışmaları , onu suçlamaları çok etkileyici örneklerdi. Bir çocuğun gözünden bir babayı izledim.


 Kitaptan çıkıp, kendimize dönersek eğer, bence en doğruyu göstereceğim  diye kıvranırken , çocuklarımıza zarar veriyoruz bazen. Belki de en doğrusu , bazen onlara kendi gerçeklerini kendilerinin keşfetmesi için fırsat vermektir. Unutmayalım, çocuklar sevgimizden emin olan insanlardır, aynı zamanda incinmeye en yakın olanlardır. Ve bu kırgınlık bir ömür boyu sürer bazen, etkisi kolay kolay  da geçmez...

Peyami Safa / Dokuzuncu Hariciye Koğuşu

"Yalnız başıma, demir parmaklıklı kapıdan içeriye girerdim, dokuzuncu hariciye koğuşuna doğru , ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm..."
 

"... keşke futbol oynasaymışım;belki de bacağımı nüzhet’in aşkı kadar..." 

"Hastahanenin sessizliği kadar gürültüsü de beni korkutuyordu. Odanın önündeki her ayak sesi yaklaştıkça , bana fena bir haber vereceklermiş gibi , korkudan büzülüyordum. 

110 sayfalık bir başyapıt . Bacağında meydana gelen bir kemik rahatsızlığı sebebiyle, yıllarını hastane koridor ve odalarında geçiren hasta bir çocuğun acı hikayesi çok etkileyiciydi. Tasvirler çok kuvvetliydi. Çok hisli sözler vardı. Okurken yaşatan, hüzünlendiren bir hikayeydi. Belki de bu kadar etkileyici olmasının sebebi, yazarın da küçük yaşlarda ve gençliğinde , yıllarca tedavi gördüğü kemik rahatsızlığıydı... 

11 Şubat 2015 Çarşamba

Cronin Sabah Yıldızı

Sabah Yıldızı Cronin

"Varlığımızın biri beden, diğeri ruh olmak üzere iki tarafı vardır. Sadece maddeden ibaret olamazsın. İnsanın maneviyata da değer vermesi gerek. Şimdiye kadar hayatından zevk almadıysan, var olmaktan memnun kalmadıysan, bu hep maddeye bağlı olmandan ileri gelmiştir. Ruh tarafını hiç beslelememişsin, aç kalmış , cılız kalmış..."


"Bunca yıl okumuşsun , nasıl anlamazsın? Tanrı'yı ancak arayan bulur , görüp isteyen görebilir... Dostluk , arkadaşlık da böyle değil midir? Sen bir adım yaklaşacaksın ki karşındaki de sana yaklaşsın..." 
( A.J.Cronin Sabah Yıldızı )

Cronin'e ait Sabah Yıldızı kitabı çok güzeldi. Kitabın konusu ne derseniz? 

Paul, kendini bilimsel araştırmalara vermiş, çevresine karşı son derece duyarsız ve alaycı bir doktor.  Mary ise ruhsal huzuru bulmuş,kendini insanlığın maddi ve manevi kurtuluşuna adamış genç bir doktor. Kitapta bu ikilinin aşk hikayesinin yanı sıra, manevi dünyalarını kaybetmiş insanların hikayeleri de vardı. 

Beğenerek okudum ve kendi açımdan tanımadığım biri yazarı daha,  çok yakından tanımış oldum. Herkese selamlar ve iyi okumalar...




Bu kitabın yazarı  olan A.J.Cronin , aslında emekli bir doktormuş ve ilk romanını yazmak için İskoçya daki küçük bir çiftçi topluluğunun yanına taşınmış. Aylar boyunca el yazısıyla sayfalar doldurduktan sonra ,Cronin yazdıklarını bir kez daha okumuş ve yazdığı metnin vasatlığı karşısında şaşkına dönmüş.Yaptığı işten hiç memnun kalmayan Cronin, çiselenen yağmurun altında yüremeye başlamış. . Orada, bataklık bir arazide bir çamur içinde drenaj çukuru kazmakta olan yaşlı bir çiftçiyle karşılaşmış Cronin çiftiçiye , bu bataklıkla neden uğraştığını sormuş.

Çiftçi, kısa süre durakladıktan sonra şöyle demiş :'Babam hayatı boyunca bu bataklıkta drenaj çukurlarını açtı ;ama asla burayı bir otlak haline getirmeyi başaramadı. Bende aynı şeyi yapıyorum ve henüz başarılı olamadım. Ama inanıyorum ki çayır olsun olmasın, yeterince uzun kazmaya devam edersen, birgün burayı bir otlak haline getirebilirim.

Cronin bu konuşma üzerine yeniden yazmaya başlamış ve yazdığı şeyler onu memnun edene kadar pes etmemiş. Dönemin çok beğenilen romanlarının yazarı olmuş. 
Eleştirmenler ; Cronin'in yazılarını Thomas Hardy'ye, Charles Dickens'e, Honore de Balzac'a benzetmişler. Yazar 1981 yılında ölmüş.

Kaçış John Steinbeck


" Molly, annesi öldüğü zaman ancak utanmıştı. Annesi halbuki hep yaşarken sevilmek isterdi, ama kendisini sevdirmesini bir türlü bilmezdi. Yapışkanlığı çocukları bezdirmiş, kendinden soğutmuştu..."


Kitabı bitirdim. İçinde yedi hikaye vardı. Çok canlı konular , gerçekçi , ilginç karakterler içeriyordu. En sevdiğim hikaye, Bir Köy Öğretmeni isimli hikaye oldu. Moly 'nin hikayesinden çok etkilendim. Moly yoksul bir çocukluk geçiriyor. Çok yaramaz iki erkek kardeş, eve çok az uğrayan bir baba ve çocukların ihtiyaçlarını karşılamak için çok çalışmak zorunda kalan ,hep yorgun gezen,  sevgi ve ilgi görmeye muhtaç bir zavallı anne. Ve bir gün Molly 10 yaşlarındayken babası eve dönmüyor... Molly hep baba özlemi çekiyor , ta ki o köye öğretmen olarak gelene kadar, sonra garip bir şeyler oluyor, sanki babası hala yaşıyor ve onun çok yakınında... O da bir gün kaçıyor evet, o sevdiği köyü, öğrencilerini ve sahip olduğu her şeyi bırakıp bir yolcu arabasıyla kaçıyor  köyden, ölmüş olduğunu sandığı babasını bulmak için... 
İşte hep böyledir zaten kızlar, babalarını hep daha çok severler... 

9 Şubat 2015 Pazartesi

Küçük Prens



Küçük prens,  bu dünyanın adamı değildi, sürekli merak etti durdu başka dünyaları, insanları... Sürekli soru sormak, ama buna karşın , pek seyrek yanıt vermek onun belirgin bir özelliğiydi.




Küçük Prens kitabı,bence her yaştan herkes için yazılmış. Özellikle ,hiç çocukları ve insanları anlamak istemeyen büyükler için yazılmış. Toplumdaki her birey, kendi iç gezegeninde ele alınmış. Hep bir kendi içinde yüzleşmeye kendi kendinin yargıcı olmaya davet var sözlerde... Ben en çok tilkiyi sevdim... Ne diyordu tilki , küçük prensin gülü için :" Gülünü diğer güllerden önemli kılan, ona harcadığın zamandır, emektir. Gözler gerçeği göremez, yüreği ile aramalı insan."


Sizin dünyada insanlar" , dedi Küçük Prens, "bir bahçede beş bin gül yetiştiriyorlar; yine de aradıklarını bulamıyorlar..." 
 Gerçekten de öyle etrafımız çok kalabalık be prens ama, yüreğe dokunan çok az...




Beyaz Gemi , Cengiz Aytmatov

Beyaz Gemi ...

Mümin Dede , sen iyi bir adamdın. O kadar iyi bir adamdın ki herkesin yardımına sen koşardın. Birinin cenazesi mi kalkacak, sen orada olurdun ya da biri mi evleniyor, hemen yardıma giderdin. Çok iyi adamdın ama, kimse sana saygı göstermezdi. Çünkü senin iyiliğin çok pasif kalmıştı. Kötülüğe karşı koyamadın bir türlü, Maral Ana'yı , tabiatı korumadın! İstedin ama olmadı. 

Küçük çocuk, sen çok küçüktün ama, aslında çok büyük bir yüreğin vardı. Sen o küçük halinle, zorbalığa, kötülüğe karşı geldin. Sen bir öksüzdün. Mümin Deden seni çok sevdi, ama çok sevmek yetmedi... Sen o beyaz gemiye ulaştın mı bilemem ama... Ben senin o büyük kalbine ulaştım bu kitapla ve ben hala inanıyorum iyiliğin  her zaman galip geldiğine, belki kötüler hep kazanıyor görünse de... Gelecek hepimize iyi gelecek inanıyorum çocuk... 

Bu kitabı geçen yıl okumuştum ama hala etkisinden kurtulamadım... Hedefim tüm Aytmatov kitaplarını okumak...

Yangın Merdiveni, Ali Ural

 Ali Ural'a ait Yangın Merdiveni adındaki kısa öykülerden oluşan kitabı geçelerde okudum . Okudum diyorum ; ama sindirmem , özümsemem hala devam ediyor. Posta Kutusundaki Mızıka ile herkesin kalemini tanıdığı bu yazar, kolay bir yazar değil. Ural beni , bu kitabında zorladı , yordu, hikayeler su gibi aktı ama, sonunda ne demek istedi acaba sorusuna cevap arattı. Yorumu bana bıraktı. 'Ne anlıyorsan o çocuk' dedi bana. Ben de tamam usta dedim, ben senin yazdığın diğer kitapları da okurum dedim. Çünkü inan bana içimdeki buzlar kırılıyor , parçalanıyor, her ironinde her iğnelemende dedim.







Kitaptan Alıntılar:

 " hangi ressam, bir pencereden daha güzel bir tablo yapabilir?"

”hayır başını öne eğmeyeceksin artık. Her gün şehrin meydanında toplanıp şemsiyeleri açarak yağmur duasına çıkan putperestlerin arasından ayrıldım. Düğmesine basıldığında gökyüzünü karartan şemsiyelerin saltanatına son veriyorum. Bugün iskeledeki satıca yağmurluğumu göstereceğim.” 


”suyun donacağını, ince buz tabakasından, kaynayacağı, küçük kabarcıklardan taşacağı yükselen köpüklerden anlaşılır. Mektubun ne zaman geleceği anlaşılmaz. Postacılar hala yürüyorlarsa mektup hayattadır; ayakları sızlıyorsa yağmur yağacak, postacılar yürüyorsa mektup gelecektir”