20 Eylül 2014 Cumartesi

BozkırKurdu ( Hermann Hesse)

" Sokulgan biri sayılmazdı. İnsanlardan kaçardı. Değişik bir dünyadan çıkıp gelmiş bir yabancı, vahşi, ürkek bir yaratıktı. Onun , Bozkırkurdu'nun yalnızlığı, 'bilinçli bir yalnızlıktı..."

"Harry Haller'in yüzünde, yolunu şaşırmış, korkuyla bakan ürkek bir BozkırKurdu gördüm. Gözleri bazen hain hain, bazen mahsun mahsun parlıyordu..."

Bozkırkurdu'nun en önemli özelliği , sürüler halinde değil de yalnız başına ,doğal yaşamı tercih ediyor olmasıdır. Kendini bir tür "Bozkırkurdu" olarak tanımlayan Harry Haller ise kalabalıklar içerisinde yalnız kalan, mutlu olmayı beceremeyen, yalnızlığı seven bir karakter. Birey olarak eğitimli ve donanımlı bir vatandaş, güzel düşüncelere, müziğe , sanata ve felsefeye karşı ilgisi var, işi ve bankada parası var. Ama gel gör ki, kendini  iki kişilik arasında sıkışmış hissediyor ve kendini öldürerek , bir kurtuluşa ereceğini düşünmeye başlıyor. Tam da o sırada , bir anda karşısına çıkan Hermine karakteri, onu dünya zevkleriyle tanıştırıyor ve hayata bakış açısını biraz değiştirmeye çalışıyor...
Bence bu kitapta, hepimizin içindeki iyinin ve kötünün; dürtülerin ve aklın savaşı   anlatılıyordu...


Kitap, ilk bölümlerde biraz yavaştı , ama sonraki bölümlerinde benim için ilgi çekici olmaya başladı. Yazarın kendi hayatından da izler taşıyan bu kitap,bence  oldukça iyi bir kitap. Kurgusu ise ,okuyan kişinin o an ki ruh haline göre beğenilebilir ya da beğenilmeyebilir... 

Her romanda klasik muhabbet olan ,  "romanın yazarı,  sizce kendini hangi karakter olarak romana katmıştır" sorusuna verilebilecek en iyi cevap, Harry Haller, çünkü yazar Hermann Hesse de , yaşamının bir döneminde intiharı düşünmüş ve psikolojik tedaviler geçirmiş bir insan, tıpkı romandaki Harry Heller gibi... İsimler de benzer... H.H...




16 Eylül 2014 Salı

Doğunun Limanları ( Amin Maarouf)

" Artık beklediğim yarınlar dünde kaldı. O bir daha hiç gelmedi. Ona kırgın değilim. Neden gelsindi ki ? Beni kurtarmak için mi? Beni bir kez kurtarmıştı. İyileştirici sözler söylemişti. İçimdeki dipsiz kuyunun duvarlarından yukarı doğru yavaş yavaş tırmanıyordum."


"Geleceğinden, onurundan, en sade zevklerinden yoksun kalınca, geriye ne kalır? Bekleyen bir sevgi. Sakin ama güçlü bir sevgi..." 
Hani bazı kitapları okurken öyle etkisinde kalırsınız ki, hem merakınızdan hemen bitsin istersiniz , hem de o kadar  zengin ve güzel cümleleri vardır ki , hiç bitmesin , hep sürsün istersiniz... Bitirince de sonu belirsizdir o kitabın. Sonunu da siz istediğiniz gibi yazarsınız... 

İşte  Doğunun Limanları da öyle bir kitaptı. Ajandam kitaptan sözlerle doldu, aklım ise 'İsyan' ve 'Clara'nın aşkında kaldı. İlk Amin Maalouf  kitabımdı , son olmayacağı kesindi. ... İşte kitaptan bir söz daha " Aşk, el değmemiş olarak kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse , yıllar da geçse! Hayat , bıkılacak kadar uzun değil..."

Doğunun Limanlarında , yüreğinizdeki gemi gezinip duracak hikayeyi okurken. Kitabın dili öyle akıcı ve zengin ki, elinizden bırakamayacaksınız. 

"Tünelin ucunda ışık görünmese de , ışık varmış gibi yürümek ve ışığın görüneceğine inanmak gerekir." 

Okurken hem umut edecek , hem de İsyan'nın hikayesine isyan edeceksiniz.

Beyaz Zambaklar Ülkesinde

"Ben ısrarla aynı şeyi tekrarlıyorum. Asalak, hayatı tahrip eden değil, onu inşa eden güzelleştiren, yaşam mimarlarından biri olmaya gayret edin"... Mustafa Kemal Atatürk de bu kitabı zamanında keşfetmiş ve herkesin okumasını çok istemiş. Çünkü bu kitapta, kıt kaynaklara sahip bataklıklarla çevrili bir ülkede yaşayan,fikir önderlerinin rehberliği eşliğinde kendini birey olarak  geliştiren , çalışarak ülkesini beyaz zambaklar ülkesine çeviren bir milletin( Finlandiya) gerçek ya da gerçeğe yakın hikayesi var. Hepimizin bildiği gerçekler, sıkı birer tokat gibi patlıyor insanın yüzünde okurken...

Alıntı:

"Çocuklardan sevgi, saygı ve itaat beklemeyin ve bunları , onları  korkutarak , azarlayarak ve cezalandırarak elde edeceğinizi düşünmeyin! Çocuklarınıza, onların size saygı duyacakları gibi davranın!" 

Bu kitapta tarih, destana, destan ise gerçeğe dönüşmüş... Bu kitabı bence herkes okumalı , belki böylece yaşam mimarı sözünün ne anlama geldiğini ve ufacık bir olumlu katkının , nasıl milletçe büyük gelişmelere sebep olabileceğini görebilir..  Milletin evinin pisliğini eleştireceğine , önce kendi kapısının önünü süpürmeyi öğrenir...


Not: Koridor yayınlarına ait bir kitaptı ve ilk 50 sayfası, kitabı ve yazarı tanıtıyordu. Tavsiyem bu önemli kısmı, kitap bittikten sonra okuyun, zira kitabın masalsı, destansı anlatımını bozuyor önce okuması...